Ülkemizde özellikle 2008 yılının sonundan itibaren kredili yaşamda beklenenin üzerinde bir genişleme olmuştur. Örneğin 2009 Aralık sonunda 126.3 milyar lira olan toplam tüketici kredileri ve bireysel kredi kartları miktarı, Temmuz 2010 itibariyle 144.8 milyar liraya yükselmiş bulunmaktadır.
Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, 2009 Aralık sonunda yüzde 4,3 olan takipteki tüketici kredilerinde bu oran Temmuz 2010 ayı itibariyle yüzde 3,5’e; takipteki kredi kartlarının toplam kredi kartlarına oranı ise yüzde 11,6’dan yüzde 10,1’e düşmüştür.
Takipteki kurumsal kredilerde de geçen yıl sonuna nazaran belli bir azalma gözlenmektedir.
Yukarıdaki veriler dikkate alındığında, sorunlu kredilerde belli bir azalma yaşanırken, bankacılık sektöründe özel karşılıkların takipteki alacaklara oranı 2 Temmuz 2010 itibariyle 86,5’e çıkmış bulunmaktadır.
2010 yılının ilk altı ayında bireysel kredi taleplerinde belli bir artış yaşanmıştır. Bu artışta yapılan ilgi çekici reklamların etkisi büyüktür. Bu bağlamda düşük ve orta gelirli kişilerin yapılan reklamların etkisi altında kalarak tüketime ağırlık verdikleri, bunun için de kredi kartı kullanmayı tercih ettikleri gözlenmektedir.
Mevcut verilere göre, 2009 Aralık ayı sonunda 126 milyar 308 milyon lira olan toplam tüketici kredileri ve bireysel kredi kartlarıyla kullanılan kredi toplamı 2 Temmuz 2010’da 144 milyar 836 milyon liraya yükselmiştir. Yıl sonuna göre değişime bakıldığında ise 26 Haziran 2009 tarihinde toplam 3 milyar 299 milyon liralık değişim söz konusuyken, bu yıl 2 Temmuz 2010 tarihi itibariyle toplamdaki artış 18 milyar 518 milyon lira seviyesinde gerçekleşmiştir.
Konut kredileri miktarı 2 Temmuz 2010 itibariyle 49 milyar 223 milyon lira olurken, yıl sonuna göre konut kredilerinde 6 milyar 669 milyon liralık artış olmuştur. Gerçekte, hali hazırda konut piyasasında var olan arz talebin üzerindedir. Buna bağlı olarak konut ediniminde orta ve düşük gelirli gruplar kredi yoluyla konut edinimine yönelmelerine karşılık, mevcut kredi istemleri, kredi verme koşullarına uygun olmadığı için karşılıksız kalmaktadır.
Bankalar Birliği Genel Sekreteri Sayın Ekrem Keskin’in yaptığı açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, 2002 yılında tüketici kredisi kullanan sayısı 1 milyon 655 bin kişiyken, bu rakam 2010 Mart ayında 9 milyon 577 bin kişiye, kullanılan kredi miktarıysa 2 milyar 774 milyon liradan 94 milyar liraya yükselmiş bulunmaktadır.
Kredi kartıyla kullanılan kredi stoku miktarınınsa 2002 yılında 4.3 milyar lirayken, Haziran 2010 tarihinde bu miktarın 39.2 milyar liraya yükseldiği görülmektedir. Bu bağlamda kullanılan kredi kartı sayısı da 15.7 milyondan 2009 yılı sonunda 44 milyon 393 bine çıkmıştır.
Takipteki kredi kartı miktarındaki düşüşün temel nedeni, borçlarını süresi içinde ödeyemeyenlerin mevcut borçlarının yeniden yapılandırılması veya yeni kredi imkânları ile mevcut borçlarının kapatılmasıdır.
Ülkemizde kredi kartı kullanımında ücretliler önde gelmektedir. Ücret geliri elde edenler bankalar tarafından da tercih edilmektedir. Bir başka açıdan ücret geliri elde edenler, çalıştıkları sürece güven duyulan, riski kredi kartı limitiyle sınırlı bir müşteri olarak kabul edilmektedir.
Kredi kartı kullanım sayısının son bir yıl içindeki artış miktarı dikkate alındığında, bankalar açısından bu kesime duyulan güven kolaylıkla anlaşılabilmektedir.
Günümüzde birçok kurum ve kuruluşun ücret ödemelerini bankalar aracılığıyla yaptığı bilinmektedir. Bu şekilde ücretlerini bankalardan alanlar söz konusu hesaplarından ücretlerini çekebilmek için bankamatik kullanmak zorunda olup, bu tür hesap sahipleri aynı zamanda ilgili banka tarafından kredi kartı kullanmaya da özendirilmektedir. Bu bağlamda da bankamatik sahiplerine aylık ücretlerinin birkaç katına kadar kredi kullanma olanağı tanınmaktadır.
Ancak uygulamada bazı hallerde birikmiş kredi kartı borcunu ödeyemeyen kart hamillerinin sorunlu hale geldikleri de bilinmektedir.
Kredi kartı kullanıcılarının yapmış oldukları işlemler en azından banka kayıtları aracılığıyla izlenebilir hale geldiğinden, vergi gelirlerini artırdıklarını kabul etmek gerekmektedir. Bu durumun vergi idaresince dikkate alınması ve bu bağlamda da kredi kartıyla yapılan ödemelerin özendirilmesi öngörülmektedir.
Yapılan işlemlerin belgelendirilmesinde kredi kartı ile yapılan ödemelerde kredi kartı sahiplerine verilen tahsilata yönelik fişlerin vergi hukuku açısından da belge olarak kabul edilmesi yönünde yapılacak düzenlemeler, vergisel açıdan kredi kartlarını hasılat sağlayıcı hale getirebilecektir.
Yapılan bir anket çalışmasında da iç piyasada konut ve taşıt kredileri ile kredi kartı kullanımında gelecek altı aylık süre içinde belli bir artış beklenmektedir.
2010 yılının ilk altı aylık döneminde bireysel kredilerde artış sağlanmıştır. Bu gelişmenin 2010 yılının ikinci altı aylık döneminde de sürmesi beklenmektedir. Bankaların özellikle ramazan ve kurban bayramlarına yönelik olarak düzenlenmiş bulundukları cazip kredilendirme kampanyaları, düşük faiz uygulaması sonucunda beklenenin üzerinde talep sağlayacak bir görüntü sergilemektedir.
Ancak Türkiye ekonomisinde yaşanan işsizlik sorununun beklenmeyen bir şekilde artış trendine girmesi, kredi kartı kullanıcılarını zorlayabilecek bir durumu da beraberinde getirebilecektir.
Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları dikkate alındığında, özellikle düşük gelir sahiplerinin kredilendirilmeyle tüketime özendirilmesi tartışılması gereken bir konudur. Ancak kredi kartı kullanımı bu kesime geçici bir süre de olsa rahatlık sağlayabilmektedir.
Ülkemizde henüz kredi kartı kullanıcıları merkezi sistemden izlenememektedir. Bu nedenle bazı kullanıcılarda çok sayıda kredi kartı bulunabilmektedir. Bu tür kart sahiplerinin önemli bir kısmı da düşük gelir grubunda yer alması nedeniyle devamlı risk oluşturmaktadır. Bu sorunun da yapılacak düzenlemelerle giderilmesi gerekmektedir.
Veysi SEVİĞ/4.9.10/Referans