Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer,iş sağlığı, iş güvenliği ve meslek hastalıklarının önlenmesinde sosyal tarafların, tüm ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının, üniversitelerin güçlü bir işbirliğine ihtiyaç bulunduğunu belirterek, ”Kaza olduğunda ortaya çıkan sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, sendikaların her birisi konuyla ilgili bir sorumlu bulup parmağıyla gösterirken, aslında herkes bilmeli ki parmak gösterdiğinde üç tane parmak da kendini gösteriyor” dedi.
Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu 2011 yılı toplantısı Sosyal Güvenlik Kurumunda yapıldı.
Toplantının açılışında konuşan Dinçer, bu yıl ki toplantının gündeminin ”İstihdam şekillerinin iş güvenliği ve işçi sağlığı üzerindeki etkileri ile sosyal tarafların rolü” olarak belirlendiğini söyledi.
İşçi sağlığı ve güvenliği konusununu öneminin son yıllarda giderek arttığını, bu nedenle iş yerlerinde çalışma koşullarını düzenleyen bir takım kurallar ve kanunların yürürlüğe konulduğunu ifade eden Dinçer, ancak geçen zaman içeresinde sadece yasal düzenlemelerin yeterli olamayacağının anlaşıldığını ve yeni yönetim yaklaşımlarının da ortaya çıkmaya başladığını anlattı.
İş sağlığı ve güvenliğinin, İş Kanunu ile düzenlendiğini ancak bu kanundaki düzenlemelerin yeterli olmayacağını kaydeden Dinçer, ”Daha ayrıntılı ve evrensel standartlarda, değişen dünya şartlarını da göz önünde bulunduran iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili yeni bir hukuki düzenlemeyi yaptık. Çok büyük ihtimalle seçimlerden sonraki ilk zaman dilimi içerisinde çıkarılacak kanunlar arasında yerin koruyor” dedi.
İş sağlığı ve güvenliği konusunun bazen çok geniş coğrafyalarda da sorun olabildiğini, Çernobil faciası ve Meksika körfezinde yaşananların önemli örnekler olduğunu söyleyen Dinçer, ”Japonya’da yaşanan depreminin etkisiyle nükleer santralında yaşanan patlamanın da dünyanın herhangi bir yerinde bir işletmede yaşanan olayın çok uzaklardaki coğrafyalarda, mesela İsveç, Kanada ve ABD’de görüldü biliyorsunuz, yaşayan insanlar için dahi çok ciddi riskler oluşturabileceğini açıkça göstermiştir” diye konuştu.
İş kazalarının ülke ekonomisi üzerinde önemli sorunlar da yarattığını belirten Dinçer, ”2009 yılında yaklaşık 200 milyon liralık tedbir almadığımız için 4 milyar liralık iş sağlığı ve güvenliği konusunda maliyete katlanmak zorunda kalmıştık. O açıdan iş sağlığı ve güvenliği için tedbir almak son derece ucuz ama tedbir alınmadığı için ortaya çıkacak risklerin maliyeti oldukça yüksek bir sonuç doğurmaktadır” dedi.
Bakan Dinçer, iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesinin sadece denetimle sağlanamayacağını, sosyal tarafların, tüm ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının, üniversitelerin güçlü bir işbirliğiyle katkılarına ihtiyaç bulunduğunu vurguladı.
Ostim’deki iş kazasından sonra işletme belgesiyle ilgili tartışma yaşandığını anımsatan Dinçer, şunları söyledi:
”Biz toplumumuzun sorunlarını, açıklıkla konuşmaz, kamuoyuyla paylaşmaz veya ilgili tarafların desteğini, gücünü, katkısını, yardımını almazsak sorunu çözemeyeceğiz. Onun için ben bazen eleştirilmekten veye suçlanmaktan da imtina etmeksizin sizlerle düşüncelerimi paylaşıyorum. Şayet biz işletme belgesi vererek işletmelerin iş sağlığı ve güvenliğini sağlayacağımızı düşünüyorsak aldanıyoruz. İşletme belgesi, bir işletme açılmadan önce o esnada iş sağlığı ve güvenliği tedbirinin alınıp alınmadığını gösteren bir kağıt. Halbuki, işçinin değişmesiyle bu şartlar değişebilmekte. Teknolojinin, iş yerinin değişmesiyle bu şartlar değişebilmekte. Çalışma hayatı çok dinamik bir sistemken, sadece kağıtlara, evraklara, bürokratik süreçlere dayalı bir yönetim anlayışı kurarak, bu problemi çözeceğimizi düşünüyorsak, aldanıyoruz. Bizim çok dinamik bir anlayışa ve uygulama yöntemlerine ihtiyacımız var. Bunun da en yegane yolu, ilgili tüm tarafların bu konuda bilinç sahibi olması, kendi hayatlarını önemsemeleriyle alakalı bir çözüm yönteminden geçmektedir.”
İşverenin, iş sağlığı ve güvenliğini bir maliyet ögesi olarak almamasını, tam da aksine iş sağlığı ve güvenliği konusunda kısa vadede alacağı tedbirlerin, uzun vadede kendisinin etkinliğini ve verimliliğini artıracağını düşünmesini isteyen Dinçer, şöyle devam etti:
”Bu yetmez, Aynı zamanda çalışanlar da bizzat kendilerinin sağlığı ve güvenliğiyle ilgili tedbirleri almakla kendilerine iyilik yaptıklarını bilmelidirler. Kayıt dışı çalışmayarak, kendi geleceklerini ortaya koyabilmeliler. Bu açıdan bakıldığında bizim bir bütün olarak sadece belgelere bağlı kalmaksızın toplum düzeyinde bir bilince, anlayışa ihtiyaç duyduğumuzu belirtmeliyim. Aslında sosyal tarafların bu konuya el birliğiyle destek vermeleri, bu konuda ortak çaba ortaya koymaları bizim için önemli. Sadece bir iş kazası olduğunda bir kaç canı kaybettiğimiz için yüreğimiz yanarken hemen ortaya çıkıp bunun sorumlularını arayacak bir yapı içeresinde olmak, böylesine kültürel bir çabaya şahit olmak hiç doğru görünmüyor. Kaza olduğunda ortaya çıkan sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, sendikaların her birisi, konuyla ilgili bir sorumlu bulup parmağıyla gösterirken, aslında herkes bilmeli ki parmak gösterdiğinde üç tane parmak da kendini gösteriyor. Bu açıdan herkes şu üç parmağın gösterdiği yere bakmalı. Herkes kendi sorumluluğunu nasıl etkin ve verimli şekilde yerine getirirse o zaman bu toplumsal problemi nasıl çözeceğimize dair çözümler üretmeye başlayacağımızı görürüz.”
Dinçer, bu toplantının, iş sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili hukuki düzenlemeler konusunda kendilerine yol göstereceğine inandığını da dile getirdi