Okurumuz Bilal Ceylan, 1994 yılında vefat eden babasının sigortalılık durumunu araştırmış. 1963 yılından Adana SSK Müdürlüğü’nce verilmiş bir sigorta numarası olduğunu tespit etmiş. Buradan hizmet dökümü istediğinde, babası adına giriş yapılan işyerinin Hatay bölgesinde olduğu ve 1970 yılında İskenderun SSK Müdürlüğü’nün kuruluşuyla birlikte, o bölgeye ait bütün dosyaların bu yeni müdürlüğe devredildiğini öğrenmiş. İskenderun’da yapılan araştırmada ise, işverenin babası adına sadece işe giriş bildirgesi verip; dönem bordrolarında hiç gün göstermediği anlaşılmış. Sanırım elde edilen bu bilgiler neticesi umutsuzluğa kapılmışlar ve annesi adına 2022 aylığı müracaatı yapmakla yetinmişler. Fakat sonradan müteveffa babasının 1550 gün askerlik yaptığı, bunun 900 günlük kısmı için borçlanma yapmaları halinde ölüm aylığı alma hakkının doğabileceğini düşünmüşler. Bu amaçla İskenderun’da yeniden müracaatta bulunmuşlarsa da kendilerine olumsuz yanıt verilmiş. Fakat kurumdan verilen cevap kendilerini pek de tatmin etmemiş.
ÜÇ KONU VARDI
Buradan bir çok defa dile getirdik. Sosyal güvenlik reformuyla üç konu hedeflenmişti. İlki sosyal güvenlik kurumlarını birleştirip; tekleştirmekti. İkincisi farklı sosyal güvenlik kurumları arasında hak ve yükümlülükler yönünden mevcut olan statü farklılıklarını gidermekti. Üçüncü hedef de sosyal yardımların tek elde toplanmasını sağlamaktı. Bu üç hedefe ulaşma açısından başarılı olunan kısımlar olduğu gibi, maalesef yeni bazı sıkıntılara yol açılması da söz konusu. Bu konuyu daha sonraki bir yazımızda etraflıca değerlendirmeyi düşünüyorum. Bu gün okurumuzun sorusuyla da alakalı olduğu için reformdaki ikinci hedef konusuna değinmek istiyorum. Reform öncesi statü farklılıkları, ölüm aylığı konusunda da mevcuttu. Emekli Sandığı’nda ölüm aylığında ana kural on tam yıllık iştirakçilik süresi aranmasıydı. Bu süre Bağ-Kur’da beş tam yıla düşmekteydi. SSK açısından ise ölüm aylığı bağlanabilmesi için en az beş yıllık sigortalılık süresi ve toplam olarak 1800 gün ya da sigortalılık süresinin her yılı için ortalama 180 gün emekli primi ödemiş olma koşulu söz konusuydu.
MAHKEME İPTAL ETTİ
SSK, uygulamada uzun süre beş yıl sigortalılık süresi olanlarda 900 gün prim ödemeyi yeterli görürken; sigortalılık süresi beş yılı geçenlerde asgari prim gün sayısını da orantılı olarak artırmaktaydı. Örneğin altı yıllık sigortalılıkta gün koşulu 1080 güne çıkarılıyordu. Uzun yıllar kimsenin ses çıkarmadığı bu eşitsizlik, sosyal güvenlik konularının gündeme daha sık gelmesiyle birlikte dikkat çekmeye başladı. Sonuçta Anayasa Mahkemesi, kanunda açıkça yer almayıp, SSK’nın yorumlama şeklinden kaynaklanan bu koşulu 18/10/2005 tarihinde eşitlik ilkesine aykırı bulup iptal etti. İdareye de bir yıllık kanun çıkarma süresi verdi. Devlet de 18/10/2006 tarih 5561 Sayılı Kanun’la mahkemenin öngördüğü düzenlemeyi yaptı. Böylece ölüm aylığında asgari şart beş yıllık sigortalılık ve 900 günle sınırlı tutulmuş oldu. Üstelik bu 900 günlük prim gün sayısına nasıl ulaşıldığının da bir önemi yoktu. İster fiili çalışma yoluyla isterse de askerlik ya da yurtdışı v.b. borçlanmayla kazanılan günler dikkate alınabiliyordu.
YENİ DÖNEM
Dolayısıyla 18/10/2006 tarihinden sonra SSK’nın ölüm aylığında yeni bir dönem başladı. Özellikle yıllık ortalama 180 gün hesabını tutturamadığı için ölüm aylığı talebinde bulunmayan veya talepleri reddedilen binlerce kişiye ölüm aylığı bağlanmasının yolu açıldı. Örneğin okurumuz Bilal Ceylan, babasının vefat ettiği 1994 yılında dul kalan annesi ya da yaşları uygunsa yetim kalan kardeşleri adına SSK’ya ölüm aylığı ve askerlik borçlanması müracaatında bulunsa idi, kurum bu müracaatı reddedecekti. Çünkü hem babası adına hiç prim ödemesi yok ve hem de müteveffa babasının ilk sigortalı olduğu tarih ile vefatı arasında geçen süre on yılı aştığı için, ölüm aylığında aranılan toplam prim ödeme gün sayısı 1800 olarak hesaplanacaktı. Dolayısıyla 1550 günlük askerlik borçlanması da ölüm aylığı için yeterli olamayacaktı.
Devam edecek…
CELAL KAPAN / YENİ ASIR G./ 21.05.2013