Meslek hastalığının oluşumunda kaçınılmazlık olur mu? işte konuyla ilgili emsal nitelikte Yargıtayın vermiş olduğu ender kararlardan bir örnek;
Dava; meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan peşin sermaye değerli gelirler ile geçici iş göremezlik ödeneği ve tedavi giderlerinin tahsili istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 26/1. maddesidir.
Somut olay incelendiğinde, sigortalının 15.02.1998-30.11.1998 tarihleri arasında davalılardan Tasfiye Halinde … Teks. Tic. Ltd. Şti. işyerinde, 01.12.1998 tarihinden 2002 yılı sonuna kadar davalı Tasfiye Halinde … Teks…Ltd Şti işyerinden bildiriminin bulunduğu, Meslek Hastalıkları Hastanesince düzenlenen 15.02.2008 tarihli raporda sigortalının rahatsızlığının 2002 yılı sonuna kadar çalışmış olduğu kot kumlama işlerinden dolayı meydana gelmiş olduğunun belirtildiği, alınan kusur raporunda, davalıların birlikte %80 oranında kusurlu olduğu, %20 oranında ise kaçınılmazlık faktörünün bulunduğu, işverenlerin meslek hastalığı nedeniyle sorumluluklarının, tespit tarihinden (15.02.2008) itibaren geriye dönük 10 yıl olduğunun belirtildiği, davacının Kurum müfettişine vermiş olduğu beyanlarda Tasfiye Halinde … Teks. Tic. Ltd. Şti. işyerinden hiç bahsetmediği anlaşılmıştır.
1- Kusur durumu saptanırken, iş güvenliği mevzuatına göre hangi önlemlerin alınması gerektiğinin, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığının ve alınmış
önlemlere sigortalı işçinin uyup uymadığının 4857 sayılı Kanunun 77. maddesi hükmü doğrultusunda raporda tartışılması gerekir. Kaçınılmazlıktan ise, işveren tarafından tüm bu önlemler alındığı ve kazalı da bu önlemlere uyduğu halde kaza meydana gelmişse söz edilebilecektir.“Kaçınılmazlık sosyal sigortalar uygulamasında, hukuksal ve teknik anlamda, olayın meydana geldiği tarihte geçerli olan bilimsel ve teknik tüm önlemlere rağmen zararın meydana geldiği ve önlenemediği durumları anlatan bir kavram…”(Prof.Dr. A. …, Kurumun işverene Rücuu-Olayda Kaçınılmazlık Durumu, Sicil İş Hukuku Dergisi, Sayı 4, s. 185) olup; bu halin kabulünün koşulu, “…vuku bulan olaya karşı koyulmazlık hali ve her türlü tedbirin alınmasına rağmen gerçekleşmesi önlenemeyen ve objektif bir kaçınılmazlık durumunun söz konusu olmasıdır. Umulmadık bir hal kaçınılmazlık olarak nitelenemeyecektir. Ummamak, ummayı düşünmemek ve zarar verici olay ile karşılaşmak, kaçınılmazlık olarak değerlendirilemez.” (Prof.Dr. …, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İşverene Rücuya Nasıl Bakıyor?, Sicil İş Hukuku Dergisi, Sayı 4, s. 139)
Diğer taraftan Anayasamızın 17. maddesinde, herkesin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı düzenlenmek suretiyle, yaşama hakkı, Anayasal bir hak olarak teminat altına alınmış bulunmaktadır.
Dava konusu somut olayda; mesleki silikozis hastalığına yakalanmasına sebebiyet veren kot taşlama işi, kotların beyazlatılması ve eskitilmiş görünümü verilmesi için, kumun kuru hava kompresörleriyle kotların yüzeyine tutularak aşındırılması işlemi olup, üretimin zorunlu bir parçası olmayıp tamamen estetik kaygılarla uygulanan bir yöntemdir. Kaldı ki, aynı iş makine kullanılarak laser veya robotlar aracılığıyla da yapılmaktadır. İşyerinde alınması gereken önlemlerin hiçbirinin işveren tarafından alınmadığının bilirkişiler tarafından tespit edilmiş olması karşısında, tamamen estetik kaygılar nedeniyle anılan kumlama yöntemiyle üretim yapmakta ısrar edilmiş olması, Anayasa ile teminat altına alınmış olan yaşama hakkının ihlali niteliğinde olup, bu durumun “kaçınılmaz bir sonuç olarak değerlendirilmesi” isabetli bulunmamaktadır.
Mahkemece; yukarıda açıklanan nedenlerle, meslek hastalığının oluşumunda kaçınılmazlık faktörünün uygulama yeri ve etkisinin bulunmadığı gözetilerek, sigortalının yaptığı işin özellikleri, yakalandığı meslek hastalığına yol açan etkenler, hastalığın önlenebilmesi için alınması gereken önlemler ile bunların gerçekleştirilme ve önlemlere uyum durumları göz önünde bulundurularak, işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman tekstil mühendisi, kimya mühendisi ve göğüs hastalıkları uzmanı bilirkişilerden oluşacak heyetten yeniden rapor alınması gerekirken, yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak karar verilmiş olması isabetsizdir.
2- Davacının hizmet döküm cetvelinden, 15.05.1997-30.11.1998 tarihleri arasında davalı Tasfiye Halinde … Teks. Tic. Ltd. Şti. işyerinde, 01.12.1998-24.09.2003 tarihleri arasında davalı Tasfiye Halinde … Teks. Tic. Ltd. Şti. işyerinde çalışmasının bulunduğu anlaşılmış ise de, davacı beyanları ve Kurum müfettişi tespitleri nazarında davalı Tasfiye Halinde … Teks. Tic. Ltd. Şti. işyerindeki çalışmalar net olarak tespit edildikten sonra, herbir işverenin “maruziyet süresi” dikkate alınarak gelirin ilk peşin değerinden sorumlu olacağı açık olduğundan, hükme esas alınan bilirkişi raporundaki 15.02.2008 tarihinden geriye doğru 10 yıllık süre içindeki sorumluluk tespiti bu bağlamda yerinde değildir.
3- Meslek hastalığı durumlarında, davacı Kurumun zarar başlangıç tarihi olarak, sigortalının sürekli iş göremezlik gelirine girdiği 04.02.2008 tarihinin dikkate alınması ve bu kapsamda davanın yasal dayanağının 506 sayılı yasanın 26/1 maddesi olması karşısında gerçek zarar hesabı yapılmaması gerekirken, “07.03.2009 meslek hastalığı tarihi” denilmek suretiyle bu tarihin dikkate alınması sonucu gerçek zarar hesabı yapılması isabetsizdir.
4- Davalı işverenlerin kusuru saptanırken; meslek hastalığının oluşmasında, farklı tarihlerde hizmetinde çalışılan işverenlerin birlikte kusurları olmayıp ayrı zamanlarda ve ayrı ortamlarda meslek hastalığının oluşmasına birbirleriyle irtibatlı olmaksızın katkılarının bulunduğunun, alınacak kusur raporu ile anlaşılması halinde, her işverenin sadece kendi kusuru oranındaki maddi zarar miktarından sorumlu tutulması gerektiği gözönünde bulundurulmalıdır.
5- Kabule göre de, hükmün gerekçesinde, Tasfiye Halinde … Teks. Tic. Ltd. Şti şirketinin %30 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş ise de, dosya kapsamındaki kusur raporu dikkate alındığında söz konusu kusur miktarının dayanağının belirtilmemesi yerinde görülmemiştir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin, eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.