Türk Lirası’nın son gelişmeler dikkate alındığında değer kaybına uğradığı gözlenmektedir. Bu bağlamda yabancı paralar karşısında ulusal para biriminin değer kaybına uğramasından veyahut da tam aksine değer kazanmasından doğan farka kur farkı denilmektedir. Türk Vergi Sistemi’nde yer alan düzenlemeler çerçevesinde yabancı para birimine göre işlem yapanların iradesi dışında ortaya çıkan ve sadece ulusal para ile yabancı paralar arasındaki parite değişimlerinden kaynaklanan bu farklar vergi matrahlarını da etkilemektedir.
Vergi Usul Yasası’nın 280’nci maddesi uyarınca ‘Yabancı paralar borsa rayici ile değerlenir. Borsa rayicinin takarrüründe (oluşumunda) muvazaa olduğu anlaşılırsa bu rayiç yerine alış bedeli esas alınır.’
Yabancı paranın borsada rayici yoksa, değerlemeye uygulanacak kur Maliye Bakanlığı tarafından tespit edilmektedir.
Yasal düzenleme gereği yukarıdaki hüküm yabancı para ile olan senetli ve senetsiz alacaklar hakkında da geçerlidir.
Maliye Bakanlığı’nın ilan ettiği kurlardan birisi efektif diğeri, döviz alış kurlarını göstermektedir. Bu ayırım bankacılık uygulamasında nakit yabancı paranın efektif, bunun dışındaki yabancı para cinsinden ödeme araçlarının ise döviz olarak adlandırılmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin çek, poliçe, yabancı para birimine göre düzenlenmiş hazine bonosu, tahviller ve benzeri enstürümanlar döviz kuru ile değerlendirilmektedir.
Maliye Bakanlığı uygulamada sadece yılsonu itibariyle kurları ilan etmektedir. Bunun dışında gerek dönem içersindeki gerekse geçici vergilendirme dönemlerinin sonlarında yapılan değerlemelerde, fiili kurun bulunmadığı durumlarda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından Resmi Gazete’de ilan edilen döviz alış kurları esas alınmaktadır. Burada fiili kur; bir malın alımında işletmenin döviz kasasından yaptığı ödeme esnasında satıcı tarafından uygulanan kurdur.
Yabancı para birimine göre alınan ve/veya verilen avanslarda kur farkı uygulamasına tabi tutulmaktadır. Bu konuda vergi idaresince verilen özelgelerde yabancı para birimine göre verilen avanslar ile alıcı açısından borç teşkil eden avansların dövizli alacak ve borç olarak kabul edilmesi ve bu esaslar çerçevesinde değerlendirilmesi öngörülmektedir. Dolayısıyla döviz olarak alınan avanslar borç niteliğinde, aynı şekilde verilen avanslarda alacak niteliğinde olduğundan avansların dönem sonlarında değerlendirilmesi ve yapılacak değerlendirme sonucunda ortaya çıkan farkların ‘Kambiyo kârı’ veya ‘Kambiyo zararı’ olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Aşağıdaki tabloda bazı yabancı para birimlerinin 2011’de 15.07.2011 (bu tarih dahil) tarihine kadar Türk Lirası değer değişimleri yer almaktadır.
1) Vergi Usul Yasası Genel Tebliğ, Sıra No: 404
2) Resmi Gazete 1 Nisan 2011, Sayı: 27892
3) Resmi Gazete 1 Temmuz 2011, Sayı: 27981
4) Resmi Gazete 16 Temmuz 2011, Sayı: 27996
Yukarıdaki bilgiler ışığında Türk Lirası’nda ortaya çıkan değer kaybı nedeni ile yabancı para birimine göre alacaklı konumundaki Türk Müteşebbisleri ‘Kambiyo kârı’ elde etmiş olacaklar, buna karşılık borçlu konumundaki Türk müteşebbisleri ise ‘Kambiyo zararı’na muhatap olacaklardır.
Bazı ülkelerde kur farklarından doğan değişimler, geçici hesaplarda izlenmektedir. Kur farklarının lehe olması halinde vergilendirilmesi, alacağın yabancı para birimine göre azalmasına neden olmaktadır.
Tek Düzen Hesap Planına göre Kambiyo Zararları 656 hesapta izlenmektedir. Bu hesaba kambiyo senetlerinden doğan zararlar kaydedilir. Ancak borçlanma ile ilgili kur farkları bu hesaba alınmaz, finansman gideri olarak muhasebeleştirilir. Kambiyo işlemlerinden doğan karlar ise 646 hesapta izlenmektedir. İhracatla ilgili dönem içinde ortaya çıkan kur farkları ise Yurt Dışı Satışlar hesabına aktarılmaktadır.
Veysi SEVİĞ/İTO/25.7.2011