Önce okurumuz Yunus Erboğa’dan aldığım maili sizlere özetlemek istiyorum. Okurumuz iki yıldır aynı işyerinde çalışıyor. İfadesine göre işyerinde denkleştirme uygulaması yapılıyor. Aldıkları saatlik izinler denkleştirme olarak yazılıyor ama hiçbir şekilde sıfırlanmıyor. İki yıllık sürede 100 saatin üzerinde borcu birikmiş. Fazla mesai yapılan bir birimde olmadığı için de borcunu karşılayamıyormuş. İşyerinde 4-5 yıldır çalışıp da 200-300 saat borcu biriken işçilerin brüt maaşlarından topluca kesinti yapılıyor veya bu süre karşılığında ücretsiz çalışma yaptırılıyor. Haliyle toplu kesinti, ücretle çalışan işçilerin bütçelerini sarsıyor. İki ayda bir kesinti yapılması talebi ise işverenler tarafından kabul edilmiyor. Anladığımız kadarıyla biriken izin süreleri, işçiler üzerinde baskı aracı olarak kullanılıyor. Çünkü okurumuz, sırf biriken borçları yüzünden işinden ayrılıp, borcunu ihbar süresine mahsup ettirip ettiremeyeceğini bile sormuyor.
SOSYAL DEVLET
Sosyal devlet kavramı ve uygulamaları açısından Sovyetler Birliği’nin kurulması ve dağılmasının inanılmaz bir psikolojik etkisi oldu.
1917’de sosyalizmi uyguladığı iddiasındaki bu devletin kurulması üzerine Avrupalı kapitalistler kendi ekonomik sistemlerini sosyalleştirme gereği hissetti. Çünkü SSCB, aynı zamanda rejimini ihraç etmeye çalışan, bunun için propagandaya önem verip, para harcamaktan kaçınmayan bir devletti. Bu süreçte Avrupa ülkelerinde sosyal devlet uygulamalarının hızla geliştiğini görüyoruz. Sendikal ve bireysel işçilik haklarının alınması konusunda işçilerin fazla da güçlük çekmedikleri bir dönem yaşandı.
DENKLEŞTİRME
Ancak 1980’li yılların sonlarında SSCB’nin aniden dağılma sürecine girmesi ve uyguladığını iddia ettiği sosyalizmin, aslında zamanla devlet, daha doğrusu devlet gücünü elinde bulunduran oligarşik kapitalizme dönüştüğü ortaya çıktı. Bu dağılma bir anlamda sosyal devletin de yavaş yavaş sona ermesi anlamına geliyordu.
Küresel sermaye bir anlamda 1920-1990 arasında işçiler lehine verdiği hakları geri alma savaşı başlattı. Avrupa dahil, pek çok ülkede yatırım tercihlerini işçilik haklarından taviz veren, sosyal güvenlik sistemlerini baskı altında tutan ülkelere kaydırmaya başladı.
Sosyal uygulamalardan taviz vermek istemeyen devletler bir anlamda cezalandırılmaya başlandı. Bizim gibi ülkelerde ise, durum daha kritik. Çünkü işsizlik oranı ve işsiz genç nüfus oranımız hayli yüksek. Bırakın büyüme ve kalkınmayı, işsizlik düzeyinin artmaması için bile sürekli dış yatırım çekmek zorunda olan bir ülkeyiz. Çünkü maalesef sermaye derinliğimiz yok. Sosyal devletten geri dönüş süreci ister istemez ülkemizi de etkiledi. 2003 yılında yürürlüğe giren yeni 4857 Sayılı İş Kanunu bir çok esnek çalışma yöntemlerini yasal hale getirdi. Bunlardan bir kısmı, zaten piyasadaki arz-talep zorlamalarıyla uygulanmaya başlamıştı. Örneğin kısmi süreli çalışma gibi. İşte denkleştirme uygulaması da bu süreçte uygulanmaya başlanan ve yasal çerçeveye kavuşan esnek çalışma yöntemlerinden biridir. Denkleştirmede haftalık çalışma süresi yine kırk beş saat kabul edilmek şartıyla günlük mesai sürelerinin değiştirilmesi, günlük on bir saati aşmamak şartıyla haftanın çalışılan değişik günlerine dağıtılması anlamına geliyor.
Denkleştirme uygulaması, iki aylık sürede 45 saatten fazla çalışılan haftalardaki fazlalık çalışma sürelerinin, sonraki haftalarda işçilere günlük ya da saatlik izinler kullandırılarak mahsup edilmesi anlamına gelir.
BİR ÖRNEK
Örneğin denkleştirme süresinde bir hafta içinde beş gün süreyle on birer saat hesabıyla toplam 55 saat çalışılmış olsun. İşte o hafta fazladan çalışılan 11 saatlik süre izleyen haftalardan birinde işçilere izin kullandırılarak mahsup edilmelidir. Bu uygulama daha çok, yoğun sipariş alınan kampanya dönemlerinde falan yapılıyor. Okurumuzun bahsettiği denkleştirme uygulamasının İş Kanunu’ndaki denkleştirme ile hiç ilgisi yok. Burada en fazla işçilere saatlik olarak kullandırılan izinlerin ücretlerinin o ayın ücretinden kesinti yapılması yoluna gidilebilir. Onun için de taraflar arasında işe başlarken yapılan iş akdinde bunun yer alması ve işçinin saatlik ücret esasıyla çalışması zorunludur. Örneğin işçi günlük veya aylık ücret üzerinden çalışmak üzere anlaşmış ve işe alınmışsa, saatlik izinlerin ücretten kesilmesi mümkün değildir. Tamam işsizlik baskısı nedeniyle işverenler lehine bazı kanuni düzenlemeler yapılmıyor. Fakat görüyoruz ki bazı işyerleri de bunun suyunu çıkarıyor.
Kısa cevaplar
* Sayın Salih Ünal, malülen emeklilik için toplam on yıllık sigortalılık süresi ve en az bin 800 gün prim ödenmesi ve sağlık kurulu raporuyla çalışma gücünün yüzde altmışının kaybedildiğinin tespiti gerekir. Ayrıca hastalığın sigortalı başlangıç tarihinden sonra ortaya çıkması da şart. Psikolojik rahatsızlığa yüzde altmış işgücü kaybı verirler mi bilemiyorum. Sigortalılık süresinin hesabında 4/a (eski SSK) ve 4/b (eski Bağ-Kur) sigortalıları arasında fark var. 4/anlamında yakınızın sigortalılık başlangıcı 15 Kasım 1994 olur ve on yıllık süresi dolmuştur. Sadece bin 800 günü doldurması beklenir. 4/b sisteminde ise sigortalılık başlangıcı 2007 yılından 19 ay geriye çekilir. Bu durumda henüz 10 yıllık sigortalılık süresi de dolmamış olur. Malulen emeklilikte son çalışılan kuruma bakılır. 4/a statüsünde bir gün dahi çalışma yeterlidir. Ancak çalışacağı işyerinin rahatsızlığına uygun bir işyeri olması da zorunludur.
* Sayın Emrah Uzun, vefat eden annenizin bankaya gelen aylığını çekmeyin. Ölüm kaydı sisteme işlenince banka kuruma geri gönderecektir. Aksi halde kanuni faiziyle geri ödemek zorunda kalırsınız.
Kaynak:Celal KAPAN/Yeni Asır/23.7.10