Bu günlerde pek sesleri çıkmasa da “Emeklilikte Yaşa Takılanlar Platformu” daha çok sosyal medya kanalını kullanarak kendileri duyurmaya çabalıyordu. Sosyal paylaşım sitelerinde oluşturdukları grupları kısa sürede on binlerle ifade edilen üye sayısına ulaşmıştı. Ama bence yapabildikleri en önemli etkinlik hazırladıkları dosyayı Sayın Başbakan’a ulaştırabilmek olmuştu. Platform üyelerinin isteklerinin özünde, 1999 yılında emekli yaşının yükseltilmesi; daha doğrusu o tarihten önce sigortalı olan kişilerin kazanılmış haklarını koruma adına getirilen kademeli emeklilik yaşı sisteminin kaldırılması vardı. İçlerinden bazıları bunu bir defaya mahsus erken emeklilik imkanı sağlanması şeklinde ifade etmekteydi.
EKONOMİK İNTİHAR
Üç-dört yıl da olsa kademeli sistemin mağduru olarak, platformun ortaya koyduğu çaba elbette beni de ilgilendiriyordu. Ama sosyal güvenlik sisteminin, özellikle aktüaryal dengenin ne durumunda olduğunu gayet iyi bildiğim için, bir sosyal güvenlik yazarı olarak bunların olumlu sonuçlar vereceğine de hiç inanmıyordum. Zaten günlük hayatın içerisinde her gün, bir defaya mahsus olmak üzere erken emeklilik, hatta borçlanma kanunu çıkacağına, bu konuda son aşamaya gelmiş kanun hazırlıkları olduğuna inanıp bizden de bu boş inancını teyit etmemizi en az birkaç kişiye, ekonomik dengeler açısından bunun imkansız olduğunu anlatmaya çalışıyordum.
Artık hiçbir siyasal iktidar böyle bir hatayı göze alamazdı. Zaten bu günlere ekonomik intihar olarak adlandıracağımız bu türden hatalar yüzünden gelmiştik. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu 1965 yılında ilk yürürlüğe girdiğinde, emeklilik yaşı için 55 yaş öngürülmüştü. Keşke kanunun bu maddesi anayasanın değiştirilemez hükümleri gibi koruyucu bir kalkana sahip olsaydı ve hiç kimse buna dokunmasaydı. Büyük ihtimalle hepimiz 55 yaşında sorunsuz bir şekilde emekli olacak ve bugün emeklilere verilenden daha değerli emekli maaşı alabilecektik.
Emeklilik yaşı da aslında bir toplumsal algı meselesidir. Örneğin çocukların ilkokula yedi yaşında başlamaları veya on sekiz yaşında reşit olma ya da erkeklerin yirmi yaşında askere gitmeleri gibi. Bugün çocukların okula başlama yaşlarıyla ilgili de bir tartışma da yaşanıyor. Eğitimcilerin uzmanlık konusuna giren bu tartışma, aynı zamanda ilkokula başlama yaşı konusundaki toplumsal algının değişim sürecini ve bunun sancılarını da ifade ediyor. İşte emeklilik yaşı konusunda da 55 olarak kanunla konulmuş olan bir yaş sınırı sonradan hatta bir toplumsal algı haline gelemeyecek kadar kısa süre bir içerisinde, 38-40 gibi çok erken yaşlara çekildi. Bu defa toplumda normal emeklilik yaşı algısı da bu kadar geriye gitmiş oldu. Aslında herkes kendisini kandırmaktaydı. Otuzlu yaşların sonlarında emekli olan, özellikle de erkek çalışanlar, emeklilik sonrası üstelik de kayıt dışı çalışmaya devam ettiler. Kısacası “mış gibi” yaptılar. Emekli olacak gibi yapıp olmadılar. Hatta kayıt dışı çalışmak suretiyle kayıtlı çalışıp sigortalı olabilecek bir başka çalışanın yerine geçtiler. Bu durum SSK’nın prim gelirlerini düşürdü.O da emeklilere ödediği emekli maaşını reeel olarak azaltıp “mış gibi”yaptı. Emekli maaşı eksik verdi. Bu durumda geçim sıkıntısı çeken emekliler, emeklilik sonrası çalışmaya zorlandılar. Bir tür kısır döngü yaşandı.
GENÇLERE KADRO
Bir gel-git sisteminde işleyen bol kepçe haklar ve sonradan bir kısmının geri alma çabaları sonucu artık sistemin bu yükü kaldıramayacağı ufak ufak görünmeye başladı. Bu defa 1999 yılında daha kuvvetli bir müdahale ile haklar noktasında ilk başlangıç noktasından bile geri gidildi. Türkiye’de akşamdan sabaha çok şeylerin değiştiğini bilen halkımız yine de bir erken emeklilik umudunu diri tutmaya devam etmekte. Borçlanma yoluyla toplanacak paranın devletin gelir ihtiyacını karşılayacağı ya da genç kuşaklara kadro açılması gibi nedenlere sığınarak. İşte bu umutlar hala tazeyken, bu hafta medyaya yansıyan bambaşka bir haberle karşılaştık. SGK’nın hazırladığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın, Bakanlar Kurulu’nda yaptığı bir sunumda emeklilik yaşı ile ilgili mevcut düzenlemenin iptal edilerek daha önce 2035 yılında öngörülen 60 yaş sınırının öne çekilmesi istenilmiş. Buna göre, hala kara delik olarak adlandırılan sosyal güvenlik sisteminin bekası için 60 yaş sınırına 2015 en geç de 2020 yılında geçilmesi gerekiyormuş.
Bu konuda çalışmalara başlanılabilmesi için son sözü Sayın Başbakan’ın söyleyeceği anlaşılıyor. Eğer Kıdem Tazminatı Fonu’nda olduğu gibi taslak rafa kaldırılmazsa çalışmalara başlanılacak. İstenilen düzenlemenin ne anlama geldiğinin daha sonraki yazılarımızda değerlendireceğiz. Fakat tek kelimeyle özetleyelim. Bu sunum, 5510 sayılı kanunla getirilen ve kısaca Sosyal Güvenlik Reformu veya daha doğru ifadeyle reformun bir boyutu olarak adlandırdığımız emeklilik yaşı düzenlemesinin sistemi toparlama konusunda başarısız olduğunun da bir ifadesidir.
KAYNAK:Celal kapan/Yeni asır/11.09.2012