ÖZET :Davacının emekliliğinde uygulanacak ek gösterge rakamının düzeltilmesi istemiyle açtığı davada, idareye bir başvurusunun bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla Dairemizin ara kararıyla getirtilen dava dosyasının incelenmesinden, davacının emekliliğe esas ek gösterge rakamının yükseltilmesi istemiyle davalı idareye başvurduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davacının emekliliğe esas ek gösterge rakamının yükseltilmesi istemiyle açtığı davada verilen iptal kararı üzerine ödenen maaş ve ikramiye farkına uygulanacak faizin başlangıç tarihi olarak davacının idareye başvuru tarihi yerine dava tarihi esas alınarak verilen Bölge İdare Mahkemesi kararında bu yönüyle hukuka uyarlık görülmemiştir.
İstemin Özeti : Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 12.02.2009 günlü, E:2008/4987, K:2009/1093 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi Füsun Erkin’in Düşüncesi: Danıştay Başsavcılığının kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile Ankara Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, idari işlem veya eylemlerden dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davalarda uygulanacak yasal faizin başlangıç tarihi olarak idareye başvurunun bulunması halinde, başvuru tarihinin esas alınacağı yolundaki Danıştay İçtihatlarına aykırı bulunması nedeniyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Yılmaz Çimen’in Düşüncesi : T.C. Ziraat Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğünde müdür yardımcısı kadrosunda görev yapmakta iken isteği üzerine 1. derece, 4. kademe, 2200 ek gösterge esas alınarak emekliye ayrılan davacının, ek göstergesinin 3000 olarak uygulanması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin Ankara 8. İdare Mahkemesinin 31.03.2003 günlü ve E:2002/1322, K:2003/310 sayılı kararıyla iptal edilmesi üzerine davalı idarenin maaş ve ikramiye farklarını ödemesine karşın faiz hesaplanmaması sonucu oluştuğu ileri sürülen 1.135,50 YTL tutarında faiz alacağının, icra takip tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılan davada, Ankara 16. İdare Mahkemesinin faiz alacağı olarak hesaplanan 1.135,50 YTL’nin dava açma tarihi olan 28.05.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine ilişkin 27.03.2008 günlü ve E:2006/629, K:2008/361 sayılı kararına taraflarca itiraz edilmesi üzerine, ödenen maaş ve ikramiye farklarına 15.07.2002 tarihinden 02.07.2003 tarihine kadar hesaplanan 541,10 YTL tutarındaki faizin ödenmesine ilişkin Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 12.02.2009 günlü ve E:2008/4987, K:2009/1093 sayılı kararının, davacı vekili tarafından hukuka aykırı olduğu belirtilerek kanun yararına bozulması istemi üzerine konu incelendi.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51’inci maddesinde, bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştay’ca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabileceği, temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde kararın kanun yararına bozulacağı, bu bozma kararının, daha önce kesinleşmiş olan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını kaldırmayacağı hükme bağlanmıştır.
T.C. Anayasası’nın 125’inci maddesinin 1’inci fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu hükme bağlanmış, maddenin son fıkrasında da, idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kuralı getirilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 12’nci maddesinde; ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay’a ve İdare ve Vergi Mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zarardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri ve ilgililerin Kanunun 11’inci maddesi uyarınca idareye başvurma haklarının saklı olduğu öngörülmüştür.
İdarenin hukuki sorumluluğundan söz edebilmek için, bir zararın varlığı, zararı doğuran işlem veya eylemin idareye yüklenebilir olması, zararla işlem veya eylem arasında illiyet bağının bulunması gereklidir.
Öte yandan, zarara yol açan idari eylem veya işlemin, bir hizmet kusuruna dayanması ya da kusursuz sorumluluk kuram ve ilkelerinin uygulanmasına elverir nitelikte bulunması halinde, zararla eylem arasında uygun illiyet bağının kurulması mümkün hale gelmektedir.
Kanun yararına bozma istemine ilişkin 03.06.2009 tarih ve 80281 sayılı dilekçede, davacının 3000 ek gösterge uygulanması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin yargı kararı ile iptali üzerine ödenen maaş ve ikramiye farklarına faiz hesaplanmaması sonucu oluştuğu ileri sürülen faiz alacağına ilişkin iddialar yer almaktadır. Ödenmeyen bu faiz alacağı üzerinden de ayrıca faiz hesaplanması, başka bir ifadeyle faiz alacağına da faiz ödenmesi gerektiğine ilişkin iddiaya açıkça yer verilmemiş olmakla birlikte dosya içeriğinden davacının “faize faiz hesaplanması”na ilişkin talebinin baştan beri bulunduğu ve bu talebin İdare ve Bölge İdare Mahkemelerinin kararlarında bir şekilde karşılandığı anlaşıldığından bu konu da kanun yararına bozma kapsamında incelenmiştir.
Davacının emeklilik tarihinden mahkeme kararı üzerine ikramiye ve maaş farklarının ödenmesi tarihine kadar geçen süre için davacıya 541,10 YTL tutarında faiz alacağı ödenmesi gerektiği yolundaki Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 12.02.2009 günlü ve E:2008/4987, K:2009/1093 sayılı kararında, yerleşik yargı kararları ile faize faiz hükmedilemeyeceği yolunda teessüs etmiş içtihada aykırılık görülmediğinden, hükmün bu kısmının hukuka aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.
Faizden kaynaklanan alacak miktarının hesaplanmasına ilişkin hüküm fıkrasına gelince;
Bilindiği üzere, konusu bir miktar paranın ödenmemesinden ibaret olan borçlarda, borcun doğduğu veya muaccel olduğu tarihten ödemenin yapıldığı tarihe kadar, kısa veya uzun bir süre geçmiş olabilir.
Faiz, borçlunun böyle bir süreden faydalanması, alacaklının tasarruf hakkının kısıtlanmış olması nedeniyle alacaklıya kanun veya sözleşme gereğince bir oran dahilinde olmak üzere ödenmesi gerekli olan para miktarıdır. Faiz borcu hukuki mahiyeti itibariyle fer’i bir borç olup, borcun doğumu ve varlığı, asıl borcun doğumuna ve varlığına bağlıdır.
T.C. Ziraat Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü’nde müdür yardımcısı kadrosunda çalışan davacı, 2200 ek gösterge üzerinden 24.05.2001 tarihinde emekli olmuş ve 15.06.2001 tarihi itibariyle emekli ikramiyesi ve maaşı ödenmiştir. Davacının kendisine uygulanan ek göstergenin 3000 olması gerektiği yolundaki başvurusunun reddi üzerine açılan davada: idare mahkemesince işlemin iptaline karar verilmiş ve Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü Tahsisler Dairesi Başkanlığı’nın 02.07.2003 tarih ve 77949 sayılı işlemi ile davacının ek göstergesi 3000 ‘e yükseltilerek 15.06.2001 tarihi itibariyle maaş ve ikramiye farkları tahakkuk ettirilmiş ve ödemeler yapılmıştır. Ancak ana paranın ödenmesi sırasında davacıya ayrıca faiz ödenmediğinden davacı bu faiz alacağı için 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 12’ nci maddesi uyarınca dava açmıştır.
Yukarıda da belirtildiği gibi faiz alacağının doğumu ve varlığı asıl alacağa bağlı olup, idare mahkemesinin iptal kararı üzerine davalı idare, davacının emeklilik tarihi itibariyle ek göstergelerini düzelterek, ek göstergenin 3000 olarak uygulanması sonucu hesaplanan maaş ve ikramiye farklarını, emekli ikramiyesi ve aylığının ödendiği tarih itibarıyla hesaplamış ve davacıya ödemiştir. Dolayısıyla faiz alacağının da asıl alacağın doğduğu tarih, başka bir ifadeyle davacının emekli olması üzerine emekli ikramiyesi ve aylığın ödendiği tarih olan 15.06.2001 tarihi itibarıyla hesaplanması gereklidir.
Bu nedenle Ankara Bölge İdare Mahkemesince faiz alacağının hesaplanmasında, faizin başlangıcı olarak Ankara 8. İdare Mahkemesinde iptal davasının açıldığı 15.07.2002 tarihinin esas alınmasında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin 12.02.2009 günlü ve E:2008/4987, K:2009/1093 sayılı kararının, faiz alacağının hesaplanmasında faizin başlangıç tarihine ilişkin hüküm fıkrasının niteliği itibariyle yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51’inci maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA |
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesi’nce Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 12.2.2009 günlü, E:2008/4987, K:2009/1093 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü:
KARAR :
Dosyanın incelenmesinden, davanın, T.C. Ziraat Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü’nde müdür yardımcısı kadrosunda görev yapmakta iken isteği üzerine emekliye ayrılan ve 1. derecenin 4. kademesi ve ( 2200 ) ek gösterge rakamı üzerinden emekli aylığı bağlanan davacı tarafından, ek gösterge rakamının ( 3000 ) olarak düzeltilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin yargı kararıyla iptal edilmesi üzerine davacıya ödenen maaş ve ikramiye farklarının faizinin ödenmemesi sonucu oluştuğu ileri sürülen 1.135,50 TL tutarında faiz alacağının, icra takip tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açıldığı, Ankara 16. İdare Mahkemesinin tek hakim tarafından verilen 27.03.2008 günlü ve E:2006/629, K:2008/361 sayılı kararıyla, idarenin hukuka aykırılığı mahkeme kararıyla saptanan işlemi nedeniyle davacının yoksun kaldığı parasal haklarının ödenmesinin yeterli olmadığı, ayrıca davacının parasal haklarını süresinde alamamasından doğan zararın da yasal faiz ödenerek giderilmesi gerektiği gerekçesiyle, adli yargıda itirazın iptali istemiyle açılan dava sırasında yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu faiz alacağı olarak hesaplanan 1.135,50 TL’nin dava açma tarihi olan 28.05.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin ise reddine karar verildiği, bu karara taraflarca itiraz edilmesi üzerine, Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 12.02.2009 günlü ve E:2008/4987, K:2009/1093 sayılı kararıyla, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılarak davalı idarenin itiraz isteminin kısmen kabulü ile itiraza konu mahkeme kararının davacının açıkta kaldığı süreye ilişkin özlük hakları nedeniyle talep ettiği faize ilişkin 594.40.-TL’lık kısmı yönünden bozulmasına, ilk olarak iptal davasının açıldığı tarih olan 15.7.2002 ile davalı idarece iptal kararı üzerine ödemenin yapıldığı 2.7.2003 tarihi arasında kalan dönem için hesaplanan faiz tutarı olan 541.10.-TL’lık kısmın kabulüne, bu konudaki fazlaya ilişkin talebin reddine, davacıya ödenmeyen faiz alacağına ilişkin olarak ise, davacının itiraz isteminin reddi ve davalı idarenin itiraz isteminin kabulü ile kararın bu kısmının da bozulmasına, bu konudaki davacı talebinin reddine karar verildiği ve davalı idarenin karar düzeltme istemi reddedilerek kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin söz konusu kararının, faiz alacağının hesaplanmasında faizin başlangıç tarihine ilişkin hüküm fıkrasının niteliği itibarıyla yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
İdari işlem veya eylemlerden dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davalarda uygulanacak yasal faizin başlangıç tarihi olarak idareye başvuru tarihinin, başvurunun bulunmaması halinde ise dava tarihinin esas alınması gerektiği hususu yerleşik hale gelen Danıştay içtihatları ile genel kabul görmüş ve istikrar kazanmıştır.
Davacının emekliliğinde uygulanacak ek gösterge rakamının düzeltilmesi istemiyle açtığı davada, idareye bir başvurusunun bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla Dairemizin 30.9.2009 gün ve E:2009/5353 sayılı ara kararıyla getirtilen Ankara 8. İdare Mahkemesinin 2002/1322 esasına kayıtlı dava dosyasının incelenmesinden, davacının 4.4.2002 tarihinde emekliliğe esas ek gösterge rakamının yükseltilmesi istemiyle davalı idareye başvurduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davacının emekliliğe esas ek gösterge rakamının yükseltilmesi istemiyle açtığı davada verilen iptal kararı üzerine ödenen maaş ve ikramiye farkına uygulanacak faizin başlangıç tarihi olarak davacının idareye başvuru tarihi olan 4.4.2002 yerine dava tarihi olan 15.7.2002 esas alınarak verilen Bölge İdare Mahkemesi kararında bu yönüyle hukuka uyarlık görülmemiştir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile Ankara Bölge İdare Mahkemesince verilen 12.2.2009 günlü, E:2008/4987, K:2009/1093 sayılı kararın davacıya ödenecek faiz alacağının başlangıç tarihi yönünden 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasına, 02.04.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Danıştay 11.Dairesi/02.04.2010/E2009-5353/2010-2671