Ekonomik ve ticari bakımdan Türkiye’nin AB süreci 1963 tarihli Ankara Antlaşması’na dayanmakta. Ancak aday ülke statüsüne kavuşması, aradan 30 yılı aşan bir süre sonrasında 1995 tarihli 1/95 Ortaklık Konseyi Kararı ve 1999 tarihli Helsinki Zirvesi’yle sağlanabildi.Aday ülke olmamız demek, bazı ödevleri yapmamızın ötesinde, zorlu bir süreç anlamına geliyor. Standartlardan çok, sistemin dönüştürülmesi isteniyor. Önümüzde, 2008 tarihli Katılım Ortaklığı Belgesi ve Ulusal Program’la atılması gereken adımları gösterir bir yol haritası bulunmakta. İşin teknik detayında, belirlenen hedefler doğrultusunda, Türkiye’nin AB müktesebatını iç hukukuna aktarması gerekiyor. Bunların arasında; devlet yardımları sisteminin AB hukuku ile uyumlulaştırılması yer almakta.
Ülkemizde devlet yardımları o kadar dağınık yapı sergiliyor ki, Bakanlıklar arasında bile koordinasyon sağlamak çoğu zaman mümkün olamamaktadır. Örneğin 21.7.2004 tarihli ve 25529 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 5225 sayılı Kültür Yatırımları ve Girişimlerini Teşvik Kanunu ile getirilen sigorta primi teşvikinin ancak, aradan geçen altı yıl sonrasında, 2010 yılında uygulama olanağı bulunabilmektedir. Bunun sebebi teşvik sisteminin Kültür ve Turizm Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu arasında sıkışmış olmasıdır.
Geldiğimiz noktada, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan Sosyal Güvenlik Kurumu’na kadar nerdeyse bütün kurumları ilgilendiren bir teşvik yapısı kuruldu. Bu yapı, birçok kurum tarafından sayıları onlarla ifade edilebilecek, belirsiz mevzuat tarafından düzenlenen ayrı bir uzmanlık alanlarını oluşturdu. Bütünsellikten uzak teşvik sistemi, bazı sektörlerde hesaplanamayan, kontrol edilemeyen, bir tarafı yaparken, bazen başka tarafı yıkan etki oluşturabildi.
Bu haliyle Türkiye’deki devlet yardımlarının AB ile bir bütünlük içinde uyumlulaştırılması uzun sürebilecek bir çalışma gerektirmektedir. Bu süreçte en son olarak, 6015 sayılı Devlet Desteklerinin İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun, 23.10.2010 tarih ve 27738 sayılı Resmî Gazete’de yayımlandı. Kanun, devlet desteklerinin AB ile yapılan anlaşmalara uygun olarak yürütülmesini sağlayacak bir sistem ve kontrol mekanizmasının kurulmasını amaçlamaktadır.
Elbette, AB babasının hayrına bu düzenlemeyi istemedi. Türkiye ile arasındaki ticareti etkileyen, doğrudan kamu tarafından veya kamu kaynakları aracılığıyla herhangi bir şekilde sağlanan, belirli teşebbüslere veya belirli ürünlerin üretimine ayrıcalık tanıyan, rekabeti bozan veya bozma tehdidi oluşturan ve yararlanana mali fayda sağlayan her türlü tedbire standart getirmek istiyor. Bu ise, devlet yardımlarının hangi hallerde ve hangi şartlarda verilebileceği, hangi durumlarda istisnalar tanınabileceği yetkisinin AB müktesebatına bağlanması anlamına gelmektedir.
Tarım, balıkçılık ve hizmet sektörlerinin 6015 sayılı Kanun kapsamı dışında tutulması, ülke ekonomisi için son derece önemli. Zira bu sektörlerin rekabete açılması, beraberinde ekonomik ve sosyal sorunlar getirecekti. Temmuz 2010 dönemi işgücü TÜİK verilerinde, istihdam edilenlerin yüzde 26,6’sının tarım, yüzde 19,5’inin sanayi, yüzde 7’sinin inşaat ve yüzde 46,8’inin ise hizmetler sektöründen ekmek yediğini düşününce, ne denmek istenildiği daha iyi anlaşılacaktır.
Ayrıca ülke ekonomisini bu anlamda rahatlatacak istisnalar;
● AB seviyesine göre yaşam standardının aşırı ölçüde düşük veya işsizlik oranının çok yüksek olduğu bölgelerde ekonomik gelişmeyi sağlamak amacıyla verilen destekler;
● Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ticaret koşullarını ortak çıkarlara ters düşecek ölçüde olumsuz etkilememek kaydıyla, belirli ekonomik faaliyetlerin veya belirli bölgelerin gelişimini sağlamaya yönelik destekler;
● Ayrım yapılmaksızın tüm teşebbüslere uygulanan genel nitelikli ekonomik ve mali tedbirler, devlet desteği sayılmayacaktır.
Devlet Yardımlarını İzleme ve Denetleme Kurulu oluşturulmakta, Hazine Müsteşarlığı bünyesinde Devlet Yardımları Genel Müdürlüğü adı altında yeni bir ana hizmet birimi kurulmaktadır. Kurul ve Genel Müdürlük AB’de yürürlükte bulunan devlet yardımları ilke ve prensipleri ile uyumlu olarak devlet yardımları ikincil mevzuatı hazırlanacak.
Genel Müdürlük ve Kurul, devlet destekleri uygulama sonuçlarını izleyecek ve raporlayacaktır. Bu çerçevede devlet yardımları uygulamalarını yürütmekle görevli kurum ve kuruluşların veri hazırlama, işleme ve saklama sistemlerini bu faaliyetleri yürütmeye uygun bir şekilde ve önceden belirlenecek bir standartta yeniden yapılandırmaları gerekecektir. Böylelikle, farklı kurum ve kuruluşlarca uygulanmakta olan yardım niteliğindeki tedbirlerin ölçülebilirliği temin edilebilecek ve kamuya maliyetinin tesbit edilmesi yolu ile kamu kaynaklarının tahsisindeki etkinlik arttırılabilecek, şeffaflık ve hesap verilebilirlik sağlanacak ve mükerrer uygulamalar önlenebilecektir.Umut ediyorum ki, kanun ve yeni oluşturulan idari mekanizma, sadece AB kapısından olayları izlemez, aynı zamanda kamu kaynaklarının doğru kullanılması için iyi örnekler oluşturur, bizlere kötü uygulamaları unutturur.