Kıdem tazminatında sona doğru
Kıdem tazminatı konusunda şu sıralar hareketlenme var. Çalışma Bakanı Faruk Çelik bu konuda çok da ayrıntıya girmeden ana hatları vermeye başladı. Aslında Çalışma Bakanlığı içerisinde bir grup uzman, Hazine ve Maliye temsilcileri ile yaklaşık altı aydır bu konu hakkında çalışma yapıyor. Yapılan bu çalışmada da sona gelindi. Kanun teklifine son rütuşları bugünlerde verilmekte.
Şu anda herkesin bildiği ve uygulanmasına kesin gözüyle bakılan konu, kıdem tazminatının, “bireysel kıdem hesabı” adı altında yeniden düzenleneceği. Ancak burada henüz netleşmeyen ve bu kanun tasarısında en kritik olan husus, işverenden kesilecek prim oranının ne olacağı.
Bu konuda Maliye ve Çalışma Bakanlığı bürokratları topu siyasetçilere atmış durumda. Bu konuda karar verebilmek için siyasi iradenin ne söyleyeceği önemli. Diğer yandan işveren örgütlerinin de prim oranının makul olması yönünde baskı yaptıklarını biliyoruz.
Aslında, işverenlerin prim yükü bir yandan teşviklerle düşürülmeye çalışılırken, diğer yandan da yeni bir prim daha ortaya çıkarıp, bunu işverenlere kabul ettirmek de oldukça zor. Burada hükümetin kararlılığı devreye girecek gibi.
Şu anda herhangi bir teşvik uygulamasından yararlanmayan bir işveren için, prim yükü OECD ortalamasının çok üzerinde. Hatta en yüksek ilk üç ülkeden biriyiz.
Teşvikler ve bu teşviklerden sigorta primi olarak yararlanan işletmelerin sayısı da oldukça düşük. Şükrü Kızılot hocanın araştırmasına göre; 2008 yılındaki teşvikli istihdam oranı binde 3, en son çıkan 6111 sayılı Kanun da ise bu oran yaklaşık beş kat artmış ancak yinede teşvikli istihdam oranı yüzde 1.5 olmuş.
Ayrıca, teşviklerden yararlanan işyeri sayısı da bu anlamda oldukça düşük, 2012 Ocak ayı sonuçlarına göre, sigortalı yani 4 – a’lı çalıştıran işyerlerinin sayısı 72.264 yani tüm işyerlerinin sadece binde 7’si.
Böyle bir yapı içerisinde işverenlerden kıdem tazminatı fonu için kesilecek primin de, prime esas kazancın yüzde 3’ü veya 4’ü olabileceği ilgililerce dillendirilmekte. Prim yükünde 3 ya da 4 puanlık artış, mevcut sistemde teşviklerden yararlanmayan işyerleri için oldukça yüksek olabilir.
Ancak, kıdem tazminatının bireysel hesaba dayalı bir sistemde fon yöntemiyle birikebilmesi için, en az prime esas kazancın yüzde 3’ü düzeyinde olması gerek. Aksi takdirde birikim miktarı çok az olacağı gibi, biriken miktarın nemalandırılması da imkânsıza yakın olur.
Bu noktada hükümetin yukarıda izah ettiğimiz prim yükü çerçevesinde yeni tedbirler alabileceği de ihtimal dâhilinde. İşverenlerin işsizlik sigortasına ödedikleri prim miktarında belki 1 puanlık bir azalma söz konusu olabilir. Ya da zorunlu istihdam çerçevesinde işverenlerin yükümlülüklerinde yumuşama sağlanabilir. Bunların hepsini önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Kıdem tazminatı fonunda bir diğer kafa karıştıran konu da, çalışanların fonda biriken parayı ne kadar süre sonra kullanabileceği. Kesilecek primlerde olduğu gibi, süre hususunda da bürokratlar henüz bir karar vermiş değil. Son karar fon yönetiminde makul olan sürenin tespitiyle verilecek. Bu tespit, bireysel emeklilik fonlarında fonlamanın ne kadar sürede anlamlı olduğu konusunda yapılacak araştırmalarla belirlenecek.
Önemli bir başka husus da, bireysel kıdem hesabında biriken paraların nasıl yönetileceği, burada da henüz netleşmeyen yönler var. Bireysel hesapta biriken miktarların yönetimi konusunda, işverenlerin hangi şirketin seçileceği konusunda karar vereceği, ancak bu birikimlerin özel şirket tarafından hangi yatırım araçlarına yatırılacağı konusunda ise son sözün çalışana ait olacağı tartışılmakta.
Sonuçta farklı yönlerine değindiğimiz bu kanun tasarısı önümüzdeki yıl Meclis gündemine gelecek. Sancılı bir süreç yaşanacak. İşçi tarafı bu konuda bir ilerleme sağlanırsa bunu genel grev sebebi sayarız diyor. İşverenlerinde yukarıda belirttiğimiz özellikle primler konusunda çekinceleri mevcut.
Bütün bunlara rağmen, siyasi iktidarın bu kanunu çıkarmasına kesin gözüyle bakmak gerek. Çünkü, mevcut sistem artık işlememekte. Tüm ülkedeki sigortalıların sadece yüzde 7’sinin kıdem tazminatını alabildiği bir düzende, değişiklik kaçınılmaz olacak. Her iki tarafında bu konuda yapıcı çözümler üretmesi, sürece olumlu katkı yapması beklenmeli. Aksi takdirde hiç de arzu etmeyecekleri bir düzenleme ile aniden karşılaşabilirler…
kAYNAK:CEM KILIÇ / DÜNYA G./14.06.2012