“Merhaba Celal Bey… Benim babam 2006 yılında vefat etti. Babamla annem boşandıkları için yetim maaşını evli olmayan ablam yüzde 50 olarak aldı. Fakat, ben bu sırada Anadolu Üniversitesi’ne (AÖF) 3 Ekim 2005 tarihinden beri kayıtlıydım. Ablam maaşı aldığından dolayı, benim alamayacağımı düşünerek başvuruda bulunmadım. Ablam da 2009 yılında vefat etti. Aynı yıl örgün öğretimi kazandım ve maaş için başvuruda bulundum. Halen yetim maaşı alıyorum. Fakat aynı zamanda 2005 yılında başladığım AÖF’e de aynı anda devam ediyorum. 7′nci senem ve öğrenci haklarım aynen sürüyor. AÖF’de 4′üncü örgün öğretimde ise 3′üncü sınıftayım. Benim ablamın maaş aldığı tarihlerde yüzde 40 maaş alma hakkım varmış, ama ben bunu yeni öğrendim. Şu anda sigortaya öğrenci belgemi göndersem 2006-2009 tarihleri arasında ablamdan hariç olan payımı alabilir miyim? Bu konuda farklı yorumlar okudum. 5 yıl geçince alamayacağım ya da tersine yaşlılık-ölüm aylıklarında fark etmez gibi çelişkili yazılar var. Şu anda 2 lisans eğitimime, biri örgün biri açık, devam ediyorum. Bu sürelerdeki maaşı alabilir miyim? Bilgi verirseniz çok sevinirim. Şimdiden teşekkür ederim.” (CENKER ÖZSOY)
SSK SEÇENEĞİNE GÖRE
Okurumuz sorununu aktarırken belki de en önemli noktayı karanlıkta bırakmış. Babası henüz sosyal güvenlik kurumları birleşmeden önce, 2006 yılında vefat ettiği için ölüm aylığını hangi kurumdan ve statüden aldıklarını belirtmemiş. Bu gibi durumlarda ilk akla gelen SSK oluyor. Zaten kendisinin anlatımından da bu yönde bir izlenim ediniyoruz. Gerek aylık bağlama oranları ve gerekse de zamanaşımına ilişkin verdiği bilgiler bu yönde. Bu nedenle konuyu SSK seçeneğine göre anlatacağız.
SSK sigortalılarının vefatı halinde, ölüm aylığı alabilecek hak sahipleri dul eş, kız ve erkek çocuklar ile ölen sigortalının bakmakla yükümlü olduğu anne ve babası olabiliyordu. Bunların hak sahipliği konusunda da ayrı ayrı koşullar mevcuttu. Okurumuzun anlatımından, olayda dul eş ve anne-baba faktörünün olmadığı sonucunu çıkarıyoruz. Burada sadece yetim kalan çocuklar söz konusu. Kız ve erkek çocukların hak sahipliği koşulları da birbirinden farklı olmakla birlikte, ölüm aylığının çocuklar arasında paylaştırılmasında hisse oranları aynı kalıyor. Okurumuzun örneğinde olduğu gibi, hak sahiplerinin sadece çocuklar olduğu durumlarda çocukların her birinin hissesi en fazla yüzde 25 olur. Fakat sigortalının ölümü ile hem anasız, hem babasız kalan veya sonradan bu duruma düşen veya ana ve babaları arasında evlilik bağlantısı bulunmayan ya da sigortalı babanın ölümünden sonra anneleri evlenenlerin aylık oranı yüzde 50′ye yükselir.ALT VE ÜST SINIR
Ölüm aylığında bir üst bir de alt sınır vardır. Üst sınır, eğer yaşasaydı sigortalıya bağlanacak olan aylık miktarıdır. Bu nedenle çocuk sayısının artması gibi durumlarda, çocuklara bağlanacak aylık miktarının bu üst sınırı geçmesi mümkün olamaz. Bu durumda, üst sınırı aşan kısım her çocuktan orantılı indirim yapılmak suretiyle üst sınır miktarına çekilir. Kanun koyucu SSK aylıklarında bir de alt sınır uygulaması öngörmüştür. Tamamen koruyucu bir mantıktan kaynaklanan alt sınır uygulaması gereğince, sigortalı ve hak sahiplerine bağlanan gelir ve aylıklar, 506 Sayılı Kanun’a göre, en düşük kademe ve göstergeden, en düşük oranla bağlanacak aylık tutarından daha az olamıyordu. Özellikle ölüm aylığı uygulamasından hak sahiplerine 900 gün gibi çok düşük gün sayılarıyla aylık bağlandığı için hesaplanan ilk aylık miktarı, kanunun en düşük gösterge aylığının altında kalıyordu. Bunda kuşkusuz sigortalı bildirimlerinin çok yaygın şekilde asgari ücretten yapılmasının da etkisi vardı. İşte bu durumlarda kanunun koruyucu hükümleri devreye girmekte ve hak sahiplerine bağlanan ölüm aylığı miktarları da taban aylık seviyelerine çekilmekteydi.
506 Sayılı Kanun’un “aylıkların alt sınırı” başlıklı 96. maddesi gereğince, hak sahiplerine bağlanan aylık, hak sahibi tek bir kimse ise taban aylığın yüzde 80′inden, haksahibi iki kişi ise de yüzde 90′ından aşağı olamıyordu. Okurumuzun babasının vefat ettiği tarihte, prim gün sayısının ve geçmiş çalışmalarının hangi kazanç seviyesinden bildirildiğini bilemiyoruz. Ancak ablasının yüzde elli hisseli aylık tutarının, büyük bir ihtimalle en düşük aylığın yüzde 80′ine yükseltilerek ödendiğini söyleyebiliriz. Eğer okurumuz da 1996 yılında ablasıyla birlikte aylık müracaatında bulunsaydı, kendisine de önce yüzde 50 seviyesinden bir aylık bağlanacaktı.TABAN AYLIK
Ablasıyla birlikte bağlanan aylığın taban aylığın yüzde 90 oranlı kısmının altında kalması halinde bağlanacak aylık, taban aylığın yüzde 90′ına yükseltilecekti. İki kardeş taban aylığın yüzde 90′lık kısmını eşit olarak paylaşacaktı. Bu olayda gerek 2006 yılındaki ilk aylık bağlama işlemi sırasında okurumuzun ablasına ve gerekse de 2009 yılında okurumuzun kendisine aylık bağlanması sırasında tek hak sahibi olarak taban aylığın yüzde 80′i üzerinden bir kıyaslama yapılmıştır. Aylık hissesi bu tutarın altında kalmışsa, taban aylığın yüzde 80′ine yükseltilerek ödenmiştir.
Eğer 2006 yılında iki kardeş birlikte başvursaydı kıyaslama taban aylığın yüzde 90′ına göre yapılacaktı. Bu durumda okurumuz bu gün müracaat etse dahi 2006-2009 devresi için en azından taban aylığın yüzde 10′una denk gelen bir fark aylık alma imkanı söz konusu olacaktır.
Bunun için yapması gereken o dönemlerde yüksek öğrenim gördüğüne dair yazılı bir belge temin edip, başvuruda bulunmak. Zaman aşımına gelince kendisi zaten 2009 yılında beş yıllık zamanaşımı süresi dolmadan aylık talebinde bulunduğu için zamanaşımı süresini kesmiş bulunmaktadır.
Kaynak: CELAL KAPAN / YENİ ASIR G./22.05.2012