Geçen hafta muhtasar bilgiler vermeye çalıştığım yeni Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nda denetim konusu ile ilgili okurlarımdan birçok soru geldi. Yeni kanunun öngördüğü bağımsız denetimi yapacak kişileri Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu belirleyecek. Kurum 660 sayılı KHK ile kuruldu. Ancak maalesef bağımsız denetçilik sınavının yapılmasıyla ilgili olarak yetki kanununda eksiklik var. Bu eksikliğin kanunla giderilmesi gerekiyor. Önümüzdeki dönemde bu eksiklik halledilebilir belki ama kurumun yapılanması, personel alımı, ikincil düzenlemelerin yapılması oldukça zaman alacak şeyler. Zaman hızla ilerlemesine rağmen şirket sahipleri ve meslek mensupları açısından şimdilik çok geç kalınmış değil.
Şu an için getirilecek düzenlemeye paralel denetimden geçen halka açık 700’e yakın şirket bulunuyor. SPK mevzuatına göre denetlenen bu firmaları bağımsız denetimden geçirme yetkisi bulunan bin 700 civarında bağımsız denetçi bulunuyor. SPK mevzuatı bu alanda çok çağdaş ve pratik şekilde düzenlenmiş. Şirketler halka açık oldukları için küçük ortaklarına ve hatta tüm kamuoyuna her türlü bilgiyi vermek, işlemlerini denetimden geçirmek ve hazırlanan raporları kamuoyuna açıklamak zorunda. İşte bu büyük firmaların yaptığı bağımsız denetimin önümüzdeki dönemde tüm tüzel kişiliğe sahip şirketler tarafından yapılması öngörülüyor. Ne var ki getirilmek istenen sistemin halka açık şirketlere kısa vadede kazandıracağı bir şey yok. Diğer orta ve küçük çaplı şirketlere de yeni sistemin lüks olduğunu düşünüyorum. Öncelikle getirilmek istenen sistemin AB ile uyumlu olduğu propagandalarına kulak asmamanızı tavsiye ederim. Çünkü AB’nin en güçlü ekonomisine sahip Almanya’da işletmelerin yüzde 70’i gerçek kişiler üzerinde kayıtlı. Kurumsal olarak örgütlenen işletme oranı yüzde 30’u geçmiyor. Bu yüzde 30’u oluşturan şirketlerin çok büyük şirketler olduğunu belirtmeye gerek görmüyorum. Ancak ABD’de bizde getirilmeye çalışılan sisteme benzer bir yapı olduğunu itiraf etmek gerekir.
Geçen hafta da belirttim yeni TTK bağımsız denetçilere büyük yetkiler veriyor. Bağımsız denetçinin olumsuz görüş vermesi hemen genel kurulun toplanmasını ve yönetim kurulunun istifa etmesini gerektirecek. Ancak bununla beraber bağımsız denetçilerin sorumluluğu da çok fazla olacak. Denetçilerin sorumlu olduğu konu ve kesimler o kadar arttı ki yazmakla bitecek gibi değil. Şirketten mal alanlar, şirkete mal satanlar, hisse senedi alanlar, çalışanlar, devlet hemen herkes denetçiden hesap sorabilecek. Sorumluluk alanı ve miktarı ile ilgili tazminat talep edilebilecek. Hal böyle olunca da bağımsız denetçilerin kılı kırk yararak rapor yazması kaçınılmaz gibi görünüyor. İşletme sahipleri böylesine sıkı denetim yapan denetçi ile çalışmaya nasıl bakacak göreceğiz. Öte yandan bağımsız denetim yapacak denetçiler halen bu işe benzer bir fonksiyon eda eden yeminli mali müşavirler ve serbest muhasebeci mali müşavirler arasından seçilecek demiştim. Konu ile ilgili en yaygın kanaat bu kesimde çalışanların bir sınava tabi tutulacağı ve geçen kişi sayısına göre şirketin bağımsız denetim kapsamına alınacağı yönünde.
Ben bu meslek mensuplarının bağımsız denetim yapabilmek için yeniden sınava tabi tutulmalarını abesle iştigal olarak görüyorum. Zaten oldukça yetkin ve eğitimli olan bu meslek mensupları belgelerini çeşitli sınavlardan geçerek aldılar. Benzer ama biraz daha kapsamlı bir işi yapmak için yeniden sınava alınmaları şart değil. TÜRMOB’un vereceği bir oryantasyon eğitimi ile yeni mesleğe geçiş yapılabilir.
Denetimde kapitülasyon dönemi mi?
Yeni kanundan en çok nemalanmak isteyen firmaların yabancı menşe’li denetim firmaları olduğunu görüyorum. Bu firmalar büyük plazalar kiralayarak yeni personelini eğitimden geçiriyor. Bu şirketler sahip oldukları güçlü ekonomik yapı ve geniş çevrelerini kullanarak bağımsız denetimin ne kadar önemli olduğunu, herkesin bu denetime tabi tutulacağını ve artık YMM ve SMMM mesleğinin sona erdiğini dikte ediyorlar. Böylece eski müşavirini bırakan firmaların her türlü denetim ve danışmanlık işlemlerini kendileri yapmış olacak. Bu firmaların neredeyse tamamının yabancı kaynaklı olması, akla denetimde kapitülasyon döneminin başlayacağı düşüncesini getiriyor. Meslek mensuplarının daha önceden görmeleri gereken bu tehlikeyi en azından şimdi fark etmeleri ve buna tedbir almaları gerekiyor. Bu kapsamda kişi ve şirketler bir araya gelip güç birliği yapmalı, bağımsız denetim şirketleri kurulmalı ve yeni personel alıp eğitimden geçirmeli.
Çifte maaş kimleri kapsıyor?
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bir kararı sonrasında eşi ya da anne-babası vefat eden bütün kadınların çifte maaş alabileceğine ilişkin bir algı oluştu. Bu durumda olan bütün kadınlar çifte maaş alabilir mi ya da hangi şartlarda alabilir? Bu konuyu açıklamaya çalışalım.
SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı birleşmeden önce farklı kanunlar uygulanmaktaydı ve bunların aylık bağlanma usul, esasları farklılık arz ediyordu. Eski uygulamada eşin ya da anne babanın aynı sosyal güvenlik kurumundan olması durumunda hem eşinden dul aylığı hem de anne-babasının yetim aylığını almak mümkün değildir. Öte yandan eşten dolayı dul aylığı alınabilmesi için dul eşin evlenmemesi yeterlidir. Dul eş çalışsa dahi eşinden maaş alabilir.
Yetim aylığı alabilmek için evli olmama, çalışmama ve emekli olmama şartları aranmaktadır. Bu şartlardan birisinin ihlali halinde yetim maaşı alınması mümkün değildir. Emekli Sandığı’ndan yetim maaşı alabilmek içinse Emekli Sandığı’na bağlı olarak çalışmamak ve evli olmamak gerekir. Emekli Sandığı’ndan yetim maaşı alanlar SSK veya Bağ-Kur’lu olsalar ya da buralardan aylık veya gelir alsalar bile yetim maaşları kesilmez.
Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre eşin ya da anne babanın 6.8.2003 tarihinden önce vefat etmesi durumunda çifte maaş bağlanabilmektedir. Yargıtay kararı bu durumda olan kişileri kapsamaktadır. Çifte maaş ancak yargı kararıyla mümkündür. Yani dava açılması gerekmektedir.
Eş ya da anne-babadan dolayı farklı sosyal güvenlik kurumlarından olmak kaydıyla hem yetim hem de dul maaşı alınabilir. Bunun için dava açmaya gerek yoktur. 01.10.2008 tarihinden itibaren artık çifte maaş yani hem yetim hem de dul maaşı almak mümkün değildir. Bu durumda yüksek olan maaş tercih edilebilmektedir. Ayrıca eşi vefat etmiş ve herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olmayan kadınlara muhtaçlıkları devam ettiği süre içerisinde aylık 250 TL tutarında ve 2 aylık periyotlarla düzenli nakit sosyal yardım verilmektedir.
KAYNAK:AHMET YAVUZ/ZAMAN GAZETESİ/03.4.2012