-
Türk-İş, 2010/Mayıs açlık ve yoksulluk rakamlarını açıkladı. Dört kişilik ailenin açlık sınırı 826 TL, yoksulluk sınırı 2.691 TL. Türk-İş, 1987/Aralık ayından itibaren düzenli olarak, her ay açlık ve yoksulluk sınırını açıklamakta.
Bir araştırma da Kamu-Sen tarafından, 2010/Nisan asgari geçim endeksiyle açıklandı. Bu araştırmaya göre, çalışan tek kişinin yoksulluk sınırı 1.475,46 TL, dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi ise 2.962,44 TL, dört kişilik bir ailenin ortalama gıda ve barınma harcamaları 1.180,94 TL olarak tahmin edildi.
Türkiye yoksulluğu üzerine, Dünya Bankası ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun çalışmaları var. En son TÜİK “2008 Yoksulluk Çalışması Sonuçları” kamuoyuna duyuruldu.
2008 yılına ilişkin verilerden: Nüfusun yüzde 0,54’ü olan 374 bin kişinin açlık sınırının, yüzde 17,11’i olan 12 milyona yakın kişinin de yoksulluk sınırının altında yaşadığı anlaşılmaktadır. “Kişi başı günlük harcaması, satın alma gücü paritesine göre 1 doların altında kalan fert bulunmamaktadır. Buna karşın satın alma gücü paritesine göre kişi başı günlük 2,15 dolar olarak tanımlanan yoksulluk sınırı altında bulunan fert oranı yüzde 0,47, yoksulluk sınırı 4,3 dolar olduğunda yoksul fert oranı ise yüzde 6,83 olarak tahmin edilmiştir. 2007 yılında yüzde 0,48 olarak tahmin edilen açlık sınırının altında yaşayan fert oranı 2008 yılında yüzde 0,54’e yükselmiş, yoksul fert oranı ise yüzde 17,79’dan yüzde 17,11’e düşmüştür. 2008 yılında, dört kişilik hanenin aylık açlık sınırı 275 YTL, aylık yoksulluk sınırı ise 767 YTL olarak tahmin edilmiştir.”
Açlık ve yoksulluk sınırları bakımından, Türk-İş, Kamu-Sen ve TÜİK arasında büyükçe algı farklılığı görülmektedir.
2010 yılı ilk yarısında asgari ücret neti 577,01 TL olarak belirlenmiştir. 2008 yılı son döneminde asgari ücret neti 503,26 TL olarak belirlenmişti. Bu rakamlarla Türk-İş ve Kamu-Sen’e göre asgari ücret gelirine sahip dört kişilik ailelerin tamamı açlık sınırının altında kalmaktalar.
Yoksulluk tanımlamaları
İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılayamama durumu yoksulluk olarak tanımlanıyor. Yoksulluk dar ve geniş olarak ikiye ayrılmakta. Açlıktan ölme ve barınacak yeri olmama durumu dar anlamda; gıda, kültür, eğitim, giyim ve barınma gibi olanakları yaşamlarını devam ettirmeye yettiği halde toplumun genel düzeyinin gerisinde kalma geniş anlamda yoksulluk kabul ediliyor. Uluslararası karşılaştırmalarda kullanılan, günlük kişi başına 1 dolar, 2.15 dolar ve 4.30 dolar değerleriyle ifade edilen çeşitli yoksulluk sınırları kullanılmakta.
Tükiye’de yoksulluk
Yoksulluğu sadece ekonomik nedenlere dayandırmak yanlış sonuçlara yöneltmektedir. Türkiye’deki yoksulluğun ekonomik nedenlerin dışında, kültürel, psikolojik, kent-köy, çocuk, kadın, yaşlı ve sosyal, sosyal güvenlik ve aileye bakan yönleri var.
Daha önce yazmıştım, devlet eliyle düzenlenmiş tek merkezli yoksulluk veri tabanı hâlâ yok ve hâlâ bölgesel ölçekli yoksulluk haritası çıkarılamamış durumda. Zaten, yoksulluk haritası ve veri tabanının oluşturulabilmesi, ancak resmî kabul edilebilir bir yoksulluk tanımlamasıyla olanaklı. Bu nitelikte bir yoksulluk tanımlaması yapılamıyor. Devletin değişik kurumları aracılığı ile sosyal yardımların nasıl, kime verildiği konusunda, kontrol ve denetim sistemi kurulamadı. Sistem ve kontrol yokluğu, beraberinde suiistimallere yol açtığı şüphesi uyandırmakta.
Yoksulluk için bir yönetim yapısı ile sisteminin oluşması, vatandaş nezdinde yapılan yardımlar için bir lütuf değil, bir hak anlayışının yerleşmesine neden olacaktır. Böylece, bazen rastladığımız onur kırıcı sosyal yardım dağıtımlarının önüne geçilecektir.
Yoksulluğa karşı kullanılan kaynaklar sanılanın aksine yetersiz değildir. Yaşanan sorun kaynakların dağıtımından kaynaklanmaktadır.
Özel sektörün yoksulluğa karşı şirket, vakıf ve derneklerle yaptığı yardım hiç de azımsanmayacak ölçülerde… Ancak, tek merkezli koordinasyonunun bulunmayışı, kamu içerisinde etkisiz dağıtımın özel sektör içinde yaşanmasına yol açmaktadır. Yoksulluk programlarının gerçek amacı kişileri çalışarak gelir getirici faaliyetlerle yoksulluktan kurtarmaktır. Yoksulluk sürekli değil, geçici bir olgudur. Ne üzücüdür ki, bu anlayıştan çok uzağız…