“ÖZET” DAVALI HARÇTAN MUAF İSE ALEYHİNE AÇILAN DAVA NİSPİ HARCA TABİ OLSA BİLE, DAVA AÇILIRKEN MAKTU HARÇ ALINMALI, YARGILAMA SONUNDA HÜKMEDİLME OLANAĞI BULUNMAYAN NİSPİ KARAR VE İLAM HARCININ PEŞİN MİKTARININ ÖDENMESİ ARANMAMALIDIR. ANCAK DAVALININ, SIFATI GEREĞİ HARCIN MAKTU ALINMIŞ OLMASI, VEKALET ÜCRETİNİN DE MAKTU ALINMASI SONUCUNU DOĞURMAZ.
“İçtihat Metni”
Taraflar arasındaki “ödeme emrinin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Kadıköy Üçüncü İş Mahkemesi)’nce davanın kabulüne dair verilen 09.09.2008 gün ve 2008/550-338 E.-K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi’nin 16.03.2010 gün ve 2008/20178 esas, 2009/3732 sayılı ilamı ile;
(“…Davacı, İ… Yayıncılık A.Ş.’nin 1999/8-2001/2 aylarına ilişkin prim borçları nedeniyle 6183 sayılı Kanun uyarınca yapılan takip kapsamında gönderilen ödeme emrinin iptaline karar verilmesini istemiş, mahkemece, maktu harç alınmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne karar verilmiştir.
506 sayılı Kanun’un 80. maddesi; prim borçlarından dolayı tüzel kişilerin üst düzey yönetici ve yetkililerinin Kuruma karşı işveren tüzel kişiyle birlikte müteselsil sorumluluklarını düzenlemiş, 3917 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile yapılan düzenleme sonrasında ise, Kurum alacaklarının takibinde 6183 sayılı
Kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda, davanın yasal dayanağı 6183 sayılı Kanun’un 58. maddesi olup, ödeme emrinin iptaline yönelik davanın “menfi tespit” niteliğinde olduğu kabul edilmektedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.02.2008 gün ve 2008/21-139-204; 03.10.2007 gün ve 2007/21-623-717; 26.04.2006 gün ve 2006/21-198-249 sayılı Kararları). Hal böyle olunca; davanın nispi harca tabi tutulması zorunludur.
Harçlar Kanunu harcın alınmasını ve tamamlanmasını, yanların isteklerine bırakmamış, bu yönün mahkemece kendiliğinden (re’sen) gözetilmesi gerekeceğini hükme bağlamış, 32. maddesinde, “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı” öngörülmüştür. Bu nedenle, nispi harcın tahsil edilmesi ve bu noksanlığın giderildiği takdirde davaya devam edilmesi gerekirken, bu husus gözardı edilerek, işin esası bakımından hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, maktu harç alınmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire’ce, yukarıda ayrıntısı yer aldığı üzere, “davanın hukuki nitelikçe menfi tespit olup, nispi harca tabi tutulması gerektiği, Harçlar Ka-nunu’nun harcın alınmasını ve tamamlanmasını, yanların isteklerine bırakmayıp, bu yönün mahkemece kendiliğinden (re’sen) gözetilmesi gerekeceğini hükme bağladığı, 32. maddesinde, *Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı’nın belirtildiği, bu nedenle, nispi harcın tahsil edilmesi ve bu noksanlığın giderildiği takdirde davaya devam
edilmesi gerekirken, bu husus gözardı edilerek, işin esası bakımından hüküm kurulmasının yerinde olmadığı” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki gerekçelerle ve ayrıca 6183 sayılı Kanun’un 58. maddesine göre; ödeme emrinin iptaline yönelik davalarda nispi harç alınması gerektiği, ancak Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrasında hüküm olunduğu üzere, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi içinde olduğu, dava kabul edildiğinde SGK harçtan muaf olduğundan alınan harcın tümüyle davacıya iade edileceği, iade edilecek harcın davacı tarafından yatırılması zaman ve maddi kayba sebep olacağı, kaldı ki; dava reddedilecek dahi olsa harç maktu alınacağından ve maktu harcın Hazine’ye gelir kayıt edileceği ve maktu harç dışındaki bakiye harcın davacıya iade edileceği, noksan harcın ikmal edilmesinin her halükarda sonuca etki etmeyeceği, gerekçesiyle direnme kararı verilmiş; davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın niteliği gereği alınması gereken harcın niteliği ve eksik harç ödenmeksizin yargılama yapılarak hüküm kurulmasına olanak bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Burada harç konusunda genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır.
Kamu hizmetlerinin kurulması ve yürütülmesi için gerekli olan mali kaynağın sağlanması amacıyla devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlülüklerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilmektedir.
Devletin kamu alacağını oluşturan gelir kaynaklarından birini de, kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri harçlar oluşturmaktadır. Harçların oluşturduğu yükümlülük, teoride, “masrafı karşılama” ve “faydalanma” ilkelerine dayandırılmaktadır. Masraf(lar)ı karşılama ilkesine göre harç, hizmetin gerektirdiği maliyetle ölçülürken; faydalanma ilkesinde hizmetin maliyeti değil, yükümlü için taşıdığı değer esas alınmaktadır.
Yapılan açıklamalar karşısında harç; bazı kamu hizmetlerinden yararlanan ve hatta kanun hükmü ile yararlanmak zorunda bırakılan özel ve tüzel kişilerin, özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kuruluşlarının hizmetlerinden
yararlanmaları karşılığında, belli bir ölçüde bu hizmetlerin maliyetine katılmaları amacıyla konulan ve zor unsuruna dayanan mali yükümlülüklerdir (Pınar, Burak: Yargı ve İcra Harçları, Ankara 2009, s. 1-3; Diğer harç tanımları için bakınız; a.g.e., s. 3, dipnot 12’deki eserler; Yılmaz, Zekeriya: Hukuk Davalarında Yargılama Harç ve Giderleri ile Vekalet Ücreti, Ankara 2006, s. 179 vd.).
Diğer bir deyişle harç, muhtelif kanunların konusunda bulunan adli ve idari hizmetlerde ve bu hizmetin gerektirdiği kırtasiye ve formalite masraflarını karşılamak mülahazasıyla hakiki ve hükmi şahıslardan Hazine’ce alınan bir paradır. Yapılan işler ve görülen hizmet amme hizmetinden ziyade, kişilerin şahsına ve menfaatine ilişkindir (YİBK 23.12.1976 gün ve 1976/11-7 E.-6 K.; Diğer bir tanım için bakınız YİBK 07.12.1964 gün ve 1964/3 E.-5 K.).
Anayasa Mahkemesi de harcı, verginin özel ve ayrıksı bir türü olarak tanımlamıştır (17.12.1968 gün ve 1968/12 E.-65 K.; 24.10.1974 gün ve 1974/31 E.-43 K.; 14.01.2010 gün ve 2009/27 E.-2010/9 K. sayılı kararları ve aynı mahiyette Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.1982 gün ve 1982/5-341 E.-493 K. sayılı ilamı).
Harçlar konusunda genel düzenleme içeren 492 sayılı Harçlar Ka-nunu’nun gerekçesinde harcın tanımı “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmıştır (Bu harç tanımını benimseyen Anayasa Mahkemesi kararları: 31.03.1987 gün ve 1986/20 E.-1987/9 K.; 14.02.1991 gün ve 1990/18 E.-1991/14 K.; 28.09.1995 gün ve 1995/24 E.-52 K.; Benzeri tanımı içeren HGK’nın 12.05.1982 gün ve 1982/5-341 E.-493 K. sayılı ilamı).
Buna göre, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için; kişilerin bir kamu kurumundan yararlanmaları, kişilere kamu eliyle özel bir yarar sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekmektedir (YİBK 07.12.1964 gün ve 1964/3 E.-5 K.; Anayasa Mahkemesi’nin 31.03.1987 gün ve 1986/20 E.-1987/9 K. sayılı kararları).
Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de, kanunda yer almasına bağlıdır.
Nitekim, 1982 Anayasası’nın 73/3. maddesinde; “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” hükmünü içermektedir.
Bu Anayasa kuralının, vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu bellidir.
O halde, harca ilişkin bir yasa hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amaç gözden uzak tutulmamak gerekir. Aksi halde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına sokulmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, yasa koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur (HGK’nın 12.05.1982 gün ve 1982/5-341 E.-493 K. sayılı ilamı).
Bu kanunilik ilkesine paralel olarak, Harçlar Kanunu’nun 1. maddesinde, bu Kanun’a göre alınacak harçlar arasında, diğer harçlar yanında yargı harçları da bulunmaktadır. Aynı Kanun’un 2. maddesinde ise, yargı işlemlerinden bu Kanun’a bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanları, yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır.
Bu arada yargı harcı, devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete, ondan yararlananların katkısıdır (YİBK 16.12.1983 gün ve 1983/5 E.-6 K.). Yargı harçlarının konusuna giren, yani yargı harcına tabi işlemleri, genel olarak mahkeme harçları, icra ve iflas harçları olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür.
Yargı harçlarının konusunu oluşturan harçlardan ilki mahkemelerde ödenecek harçlar olup; bunlar başvurma harcı, celse harcı ile karar ve ilam harcıdır.
Gereksiz davaların açılmasının ve diğer tarafın haksız yere ızrar edilmesinin önlenmesi için ihdas edilen karar ve ilam harcı, yargılama giderlerinin de önemli bir kısmını oluşturmaktadır.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, yargısal karar, genel olarak uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi amacıyla, hukuki gerekçeye dayandırılmış irade açıklamasıdır. Bu irade açıklamasını, uyuşmazlığın esasını nihai olarak çözen kararlar oluşturur. Karar ve ilam harcı bakımından önemli olan ise, mah-
kemenin, davada ileri sürülen talep hakkında kesin karar vermesi, yani nihai kararıdır.
Genel olarak, harcın doğduğu ana bakmak ve harcın doğduğu anda hangi tarife yürürlükte ise, ona uygun olarak harç almak gerekecektir. Harcı doğuran olayın doğduğu an esas alındığından, her bir harç için bu durumun ayrı ayrı tespiti gerekir.
Karar ve ilam harcı bakımından, mahkeme tarafından uyuşmazlık hakkında nihai karar verilmesi, harcın konusunu oluşturmakta olup; nihai karar (usule veya esasa ilişkin) verildiği anda karar ve ilam harcı doğmaktadır.
Karar ve ilam harcı, maktu ve nispi olmak üzere iki çeşittir (492 sayılı Kanun m. 15, 21).
Bu anlamda davanın maktu veya nispi harca tabi olup olmaması, kural olarak dava konusunun para ile değerlendirilebilir olup olmamasına göre değişmektedir.
Nispi harç, konusu belli bir değerle (para veya para ile değerlendirilebilen bir şey) ilgili davalarda, hüküm altına alınan değer üzerinden tarifedeki belli nispete göre alınan harçtır (1 sayılı Tarife, madde III/1-a).
Maktu harç ise, konusu belli bir değerle tespit edilemeyen davalarda ve davanın reddine ilişkin kararlardan alınan harçtır (1 sayılı Tarife, madde III/2-a).
Harçlar Kanunu’nun “Nispi harçlarda ödeme zamanı” başlığını taşıyan 28/1. maddesinde nispi harçlarda ödeme zamanı düzenlenmiş olup, aynı maddenin (a) bendinde ise, karar ve ilam harcının ödeme zamanı düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un “Karar ve İlam Harcı” başlığını taşıyan 28/1-a maddesinde aynen; “Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödenir” hükmünü taşımaktadır (Yargıtay HGK’nın 24.03.2010 gün ve 2010/12-158 esas, 2010/178 sayılı ilamı).
Yasa’nın bu açık hükmünden de anlaşılacağı gibi, dava açılırken 1/4 nispi harcın alınabilmesi için ön koşul, dava sonunda alınması gereken nispi karar ve ilam harcının bulunmasıdır.
Davalısı harçtan muaf olan davalarda, davacının davada haklı bulunması halinde davalıdan harç tahsil edilemeyeceğinden davacının yatırdığı peşin harç kendisine iade edilecek; davayı kaybetmesi halinde ise, alınacak harç en fazla maktu harç miktarı kadar olacaktır.
Hal böyle olunca dava niteliği gereği nispi harca tabi olsa dahi bu özel durum gereği kararın verilmesi ile doğacak ve alınabilecek olan harç miktarı ancak maktu harç miktarı kadar olabileceği için başta alınacak harç miktarı da maktu harç olmalıdır. Sonuçta, davalısı harçtan muaf olan davalarda hük-medilebilecek nispi karar ve ilam harcı bulunmadığından, peşin karar ve ilam harcının alınmasına da yasal olanak bulunmamaktadır.
Eldeki davada da kural olarak nispi harca tabi olmakla birlikte davalısı harçtan muaf olduğundan dava sonunda davanın reddi halinde dahi alınması gereken harç maktu olup; alınabilecek nispi karar ve ilam harcı bulunmamakta; bu nedenle peşin harcın da 1/4 nispi harç değil, sonuçta hük-medilebilecek olan maktu harç olması gerekmektedir. Bu nedenle peşin alınabilecek olan en fazla harç, maktu harç miktarıdır.
Yeri gelmişken şu hususun da açıklanmasında yarar vardır: Bu tür davalarda nispi karar ve ilam harcı alınmayıp; sadece davanın tamamen reddi halinde alınması gereken maktu karar ve ilam harcının alınması davayı sırf bu nedenle maktu harca tabi bir dava haline getirmemektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki, burada davanın değil, davalının özelliği sonuca etkili olup, onun harçtan muafiyetinin yarattığı özel bir hal söz konusudur.
Zira, burada davanın sonunda -kararın niteliği ne olursa olsun- alınabilecek harç en fazla davanın reddinde alınacak maktu ret harcı olduğundan bu harç peşin alınmaktadır. Bu durum, dava kabul veya reddedilse bile, her halükarda maktu harca tabi davalardan farklıdır. Orada yasa gereği tarafların sıfatına ve davanın niteliğine göre maktu karar ve ilam harcı alınmaktadır. Burada ise sadece davanın kabul veya kısmen kabulünde davalının harçtan muafiyeti nedeniyle harç alınamayacağından, sadece olası bir ret kararı ne-deniyle maktu peşin harç alınmaktadır. Bunun sonucu dava esas itibariyle maktu harca tabi bir dava olmayıp, yukarıda açıklanan nedenle maktu harç alındığında davanın niteliği gereği hükmedilmesi gereken avukatlık ücretine de bir etkisi olmayacak, nispi harca tabi davada hangi avukatlık ücretine hükmedilecek ise yine aynı avukatlık ücretine hükmedilecektir.
Böylece, davalı harca tabi değilse ya da harçtan muaf ise aleyhine açılan dava nispi harca tabi bir dava olsa dahi başlangıçta maktu harç alınıp yargılamaya devam edilebilmeli; sonuçta hükmedilmesi olanağı bulunmayan nispi harcın peşin miktarının yatırılmış olması aranmamalıdır. Aksine bir yaklaşım hak arama özgürlüğünün kısıtlanması anlamına gelir ki, bunun hukuk düzenimizce korunmayacağı açıktır.
Bu bağlamda, Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesinde Genel Bütçe’ye dahil idarelerin bu Kanun’un 1 ve 3 sayılı tarifelerine giren bütün işlemlerinin harçtan muaf olduğu düzenlendiğinden 5018 sayılı Kanun’a ekli 1 sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri aleyhine açılacak davalar ile, özel yasalarına göre harçtan muaf olanlara karşı açılacak davalarda davacıdan peşin harç alınması gerekiyorsa, bu miktar maktu harcı geçemeyeceğinden, davacıdan maktu harç alınarak yargılamaya devam edilmelidir.
Harcın kimden alınacağı konusu ise, Harçlar Kanunu’nun “Mükellef” başlığını taşıyan 11. maddesi ile saptanmıştır. Bu maddeye göre, genel olarak yargı harçlarının, davayı açan veya harca konu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerce ödenmesi yükümlülüğü getirilmiştir.
Bu arada, yargılama harç ve giderleri, bazı istisnai haller dışında kural olarak, davada haksız çıkan (aleyhine hüküm verilen) tarafa yükletilir (HUMK m. 417/1, 423/6).
Yargılama giderleri arasında sayılan harç ile vekalet ücreti ilişkisine gelince;
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 423/6. maddesine göre vekalet ücreti yargılama giderlerindendir. Karşı tarafa yükletilmesi gereken ve yargılama giderlerinden olan vekalet ücretine diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden istek olmasa bile, hükmedilecektir (29.05.1957 gün ve 4/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı). Öte yandan, vekalet ücretinin usul hükümleri dairesinde yargılama giderleri arasında yer aldığı 17.11.1948 gün ve 5/8 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça vurgulanmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, yasal dayanakları farklı olan karar ve ilam harcı ile vekalet ücretinin hesaplanma usulü ve tespiti de farklıdır. Her ikisinin farklı
hukuki nedenlerinin olması karşısında harcın davalının sıfatı gereği maktu alınmış olması, vekalet ücretinin de maktu olması sonucunu doğurmayacak; davanın niteliği gereği nispi olarak hesaplanması gerekiyorsa nispi vekalet ücretine hükmedilecektir.
Görüşmeler sırasında vekalet ücretinin hesabında esas alınacak (müd-deabihin) davanın değerinin dava dilekçesinde gösterilen değere göre daha fazla olduğunun yargılama aşamasında anlaşılması halinde yapılacak işlemin ne olacağı; maktu harç alınması ve harcın ikmal edilmemesi durumunda vekalet ücretinin takdirinde esas alınacak rakamın tereddüde yol açacağı ileri sürülmüş ve bu konu üzerinde tartışılmıştır.
Bu bağlamda davanın değerinin belirlenmesi konusunda açıklama yapmakta yarar vardır:
Kural olarak, mahkeme taleple bağlılık halleri dışında, dava dilekçesinde gösterilen dava değeri ile bağlı değildir. Davanın değerini belirlemek hakimin kendiliğinden yapması gereken görevleri arasındadır.
Yine, her iki tarafın harca tabi olduğu davalarda, vekalet ücretinin hesabında esas alınacak (müddeabihin) davanın değerinin dava dilekçesinde gösterilen değere göre daha fazla olduğunun yargılama aşamasında anlaşılması halinde kural; bu miktar üzerinden harç ikmali yapılması ve ancak bu halde harcı ikmal edilen değer üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesidir.
Ne var ki, eldeki davada da olduğu üzere ve yukarıda da belirtildiği gibi davalının harçtan muafiyeti nedeniyle sonuçta hükmedilebilecek nispi harç miktarının bulunmadığı ve harcın dava değeri ne olursa olsun maktu miktar üzerinden hesaplanıp alındığı hallerde dava değeri üzerinden ikmali gereken harç bulunmadığından yargılama aşamasında belirlenen değer dava değeri gerçek değer kabul edilecek ve vekalet ücreti de bu değer üzerinden hesaplanacaktır. Aynı durum davacının harçtan muaf ya da işleminin harçtan istisna olduğu ve harcın dava sonunda davalı taraftan tahsili gerektiği hallerde de söz konusudur.
O halde hakim, taraflardan biri harçtan muaf olsa bile davanın gerçek değerini kendiliğinden belirleyecek ve bu değer üzerinden şartları var ise vekalet ücretine hükmedecektir. Bu hallerle sınırlı olmak üzere sonuçta nispi
karar ve ilam harcı alınamayacağı için ikmal edilecek harç bulunmadığından harcın ikmal edilmemiş olması dava değerinin dava dilekçesindeki değer olarak kabulünü gerektirmemektedir.
Daha açık ifadeyle; eldeki davada olduğu gibi davalının sıfatı nedeniyle harçtan muafiyet hallerinde dava değeri, sonuçta hükmedilebilecek harç miktarı maktu harçtan fazla olmadığından ikmali gereken harç bulunmasa da tespit edilen bu gerçek değer olup, vekalet ücretinin takdirinde de yine bu gerçek değer nazara alınmalıdır.
Diğer taraftan, kanun koyucu bazı hallerde dava değeri ne olursa olsun maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği yolunda düzenleme de yapabilmektedir.
Nitekim, Avukatlık Kanunu’nun 168. maddesinin 2. fıkrası uyarınca “6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarı maktu olarak belirlenir” hükmü bulunmaktadır.
Bu düzenleme ile, eldeki dosyaya benzer şekilde menfi tespit davası niteliğinde olan ve davanın konusunun para ile değerlendirilebilir nitelikte olmasına rağmen, bu yasal düzenlemeden dolayı sözü edilen 6183 sayılı Kanun’un uygulanmasından doğan ödeme emrinin iptaline yönelik davalarda vekalet ücretinin maktu olarak belirleneceği hüküm altına alınmıştır.
Somut olaya ve davalının karar ve ilam harcından muaf olması nedeniyle, dava açılırken yatırılan maktu karar ve ilam harcı ile yargılama yapılarak hüküm kurmaya olanak bulunup bulunmadığı hususuna gelince;
Eldeki davada, davalı tarafın harçtan muaf olması nedeniyle, davanın davacı lehine sonuçlanması halinde, mahkemece peşin alınan karar ve ilam harcı davacıya iade edilecek ve bu durumda davacının harç ödeme yükümlülüğü bulunmayacaktır. Davanın kısmen veya tamamen reddi halinde ise, alınması gereken karar ve ilam harcı maktu red harcından daha fazla olamayacaktır. Bu nedenle, Harçlar Kanunu’nun 28. maddesi uyarınca, “karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödenir” hükmü uyarınca sonuçta burada alınması gereken harç maktu olup, nispi olmadığından alınacak peşin harç miktarı da en fazla maktu harç miktarı kadar olabilecektir.
Aksine bir yaklaşımla, davanın niteliği gereği nispi harca tabi davalardan olduğu gerekçesiyle, davacıyı yargılamanın başında yukarıda sözü edilen madde hükmüne aykırı olarak yargılamanın sonunda yükümlü tutulacağı harç miktarından daha fazla harcı yatırmakla yükümlü tutmak ve yatırması halinde dava sonunda alınması gereken maktu karar ve ilam harcını bu miktardan mahsup ederek bakiyesinin istek halinde davacıya iadesine karar vermek ya da bu miktar yatırılmadığı takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına hükmetmek, Harçlar Kanunu’nun 28. maddesinin lafzı ve ruhu ile çelişeceği gibi Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının da ihlali niteliğinde olacaktır.
O halde, eldeki davada davalı SGK’nın harçtan muaf olduğu gözetildiğinde, dava açılırken davacı tarafından yatırılan maktu harç, her halükarda Harçlar Kanunu’nun 28. maddesi uyarınca dava sonunda alınması gereken karar ve ilam harcının tamamını karşılamakla, ikmali gereken harç bulunmadığı gibi; sonuçta hükmedilecek bakiye karar ve ilam harcı da bulunmadığından mahkemenin bu yöndeki direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
Ne var ki, işin esası Özel Daire’ce incelenmediğinden, dosyanın işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için Dairesine gönderilmesi gerekir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup, işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın ONUNCU HUKUK DAİRESİ’NE gönderilmesine, 03.11.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahalli mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire’ce; ödeme emrinin iptaline yönelik davanın “menfi tespit” niteliğini taşıdığını, davanın nispi harca tabi olduğunu, Harçlar Kanunu harcın alınmasını ve tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmadığını, bu yönün mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerektiğini hükme bağladığını, 32. maddede “yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağının öngörüldüğünü
belirterek, nispi harcın tahsil edilmesi ve bu noksanlığın giderildiği takdirde davaya devam edilmesi” gerektiği gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
Yerel mahkemece, önceki kararında ve aynı gerekçelerle direnme kararı vermiştir.
Devletin, mahkemelerin faaliyetlerine karşılık olmak üzere harç pulu yapıştırılmak suretiyle aldığı paraya harç denir.
Mahkemelerin yürüttükleri yargısal faaliyet ve işlemler parasız değildir. Devlet, mahkemeleri işler bir şekilde hak arayanların hizmetinde tutabilmek için, bazı giderler yapar (hakim ve diğer memur aylıkları, bina gideri, kırtasiye ve demirbaş ücreti vs. gibi); bu giderlerin bir kısmı mahkemelerin faaliyetlerinden yararlananlardan harç olarak alınır.
Nitekim Yargıtay bir İçtihadı Birleştirme Kararında;
Harcın, özel ve tüzel kişilerin, özel çıkarlarına ilişkin olarak kamu kuruluşlarının hizmetinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemeler olduğunu belirtmiştir (07.12.1964 gün ve 3/5 sayılı İçt. Biri. K., RG 12.12.1964 sayı 11880).
Yine, başka bir İçtihadı Birleştirme Kararında;
Harç, Devletin mahkemeler aracılığı ile yaptığı adli hizmete ondan yararlananların katkısıdır. Ancak yasada belirtilen durumlarda harç alınacağı biçiminde karar vermiştir (16.11.1983 gün ve 5/6 sayılı İçt. Biri. K., RG 07.01.1984 sayı 18274, sh. 5-13).
Başvuru harcı; dava açılırken veya davaya müdahale, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, delil tespiti talebinde bulunanlar tarafından peşin olarak ödenmesi gereken harçtır.
Karar ve ilam harcı; konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda, hüküm verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden nispi olarak karar ve ilam harcı alınır. Nispi karar ve ilam harcının 1/4’ü başvurma harcında olduğu gibi, dava açarken davacı tarafından peşin olarak ödenir. Peşin olarak ödenecek 1/4 oranında karar ve ilam harcı dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden hesaplanır. Şayet yargılama sırasında dava değerinin daha fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o oturum için davaya devam edilir. Ondan sonraki oturuma kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmasa davaya devam olunmaz. Yani dava işlemden kaldırılır (Harçlar Kanunu m. 16/IV, 30, HUMK m. 409) Nispi karar ve ilam harcının geri kalan 1/3’ü hükmün verilmesinden itibaren iki ay içinde ödenir (Harçlar Kanunu m. 28/a,l, 30).
Harca tabi davalarda harç ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz (Harçlar K. m. 32, 27/111). Yine harca tabi bir davanın harç alınmadan incelenmiş ve karara bağlanmış ve kararın bu şekilde kesinleşmiş olması halinde kanun yararına temyiz (HUMK’nın m. 427/VI-VIII) üzerine karar yalnız harç nedeniyle kanun yararına bozulur. Harçtan muaf olan dava ve işlerin bazıları Harçlar Kanunu’nun 13, 14, 123/11. maddelerinde, diğer bazıları da özel kanunlarında gösterilmiştir (Harçlar Kanunu m. 123/1).
Yargılama giderleri hakkında hüküm verilebilmesi için tarafların dilekçelerinde yargılama giderlerini açıkça istemiş olmalarına gerek yoktur. Mahkeme talep olmasa dahi yargılama giderlerine ve vekalet ücretine de kendiliğinden karar vermekle yükümlüdür. Nitekim, 29.05.1957 gün ve 4/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı da bu yöndedir. Mahkeme hükmünde yargılama giderlerini tamamen veya kısmen unutmuş ve hüküm bu şekilde kesinleşmiş ise, davayı kazanmış olan taraf yargılama giderleri için ayrı bir dava açamayacaktır. Çünkü, yargılama giderlerine yalnız asıl davada ve kendiliğinden karar verilir.
Davada haklı çıktığı için lehine yargılama giderlerine hükmedilen taraf davayı bir vekil ile takip ettirmiş ise, lehine yargılama giderlerinden başka mahkemece re’sen ücreti vekalet tarifelerine göre hesaplanacak vekalet ücretine de hükmedilir (HUMK’nın m. 423/6).
Konusu para olan veya para ile değerlendirilebilen bir şey olan davalarda vekalet ücreti nispi tarifeye göre hesap edilir.
(Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı, Cilt 5, Mayıs 2001, İstanbul, sh. 5305-5411).
492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinde;
“Yargı işlemlerinden bu Kanun’a bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanları, yargı harcına tabidir.”
11. maddesinde;
“Genel olarak yargı harçlarını davayı açan veya harca mevzu olan işlemin yapılmasını isteyen kişiler ödemekle mükelleftir.”
27. maddesinde;
“(İ) sayılı tarifede yazılı maktu harçlar ilgili bulunduğu işlemin yapılmasından önce peşin olarak ödenir.”
28. maddesinde;
“Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalan kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödenir.”
31. maddesinde;
“Peşin alınan karar ve ilam harcının işin hitamında ödenmesi gerekenden fazla olduğu anlaşılırsa fazlalık istek üzerine geri verilir.”
32. maddesinde;
“Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz.”
123. maddesinde;
“Özel kanunlarla harçtan muaf tutulan kişilerle, istisna edilen işlemlerden harç alınmaz.”
Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, harca tabi işlemlerden harç alınması Harçlar Kanunu uyarınca emredici niteliktedir. Harç miktarı ve ücreti vekalet de dava değerine göre belirlenmektedir. Davacı taraf harca tabi olup, karşı taraf harca tabi değilse de, yasanın aradığı şart, davayı açan tarafın harca tabi olup olmadığıdır. Harca tabi ise, mutlaka yasanın belirlediği oran ve miktarda harç alınması yasa gereği olduğundan, mahkemece bu husus re’sen dikkate alınması gerekmektedir. Karşı tarafın harçtan muaf olması yasal sonucu değiştirmeyecektir. Kanunda yer alan bir hususta, davalı taraf harçtan muaf olduğundan, mahkemece davacıdan da harç alınmasına gerek yoktur yorumu ile TMK’nın 1. maddesine göre boşluğu içtihatla böyle dol-duruyorum denilemez. Zira ortada yasal bir boşluk söz konusu değildir. Özel nitelikteki bir kısım davalardaki harçlarla ilgili hususu genelleştirerek, yasanın emredici hükmüne aykırı uygulamaya geçmenin usul ve yasaya aykırı olduğu düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun aksi yöndeki düşüncelerine katılamıyorum, bu nedenle yerel mahkeme kararının bozulması görüşündeyim.
Hamit D. Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Üyesi
Hukuk Genel Kurulu
· HARÇTAN MUAFİYET
- · MAKTU HARÇ
- · NİSPİ KARAR VE İLAM HARCI
- · VEKALET ÜCRETİ